“Düşmanın durumunu iyi bilenlerle savaşa katılmalıyız”. Düşmanın durumunu iyi bilen gardını kendine göre değil, düşmandan gelecek saldırı darbelerine karşı alan, bir önderlik ancak başlatmış olduğu sınıf savaşında başarı ve zafere koşabilmeyi becerebilir. Geçmişe bakarak, başvurularak bir hükme varılmamalıdır. Geleceği zaferle taçlandırmak istiyorsak eğer, geleceği iyi bilmek okumak ve düşmanın şimdiki durumunu doğru analiz etmek gerekir. Siyaset bir savaş sanatıdır, düşmanımızı iyi tanımaz ve doğru tahlil edemezsek, gelecekte düşmanlarımızı yenmemiz imkansızdır. Çünkü, düşmanı iyi tanımayan bir savaşçı düşmanın ne zaman nerede, nasıl bir saldırıya geçeceğini iyi tespit edemez ve ona göre kendini savunamaz. Ama düşmanını iyi tanıyan ve onun güçlü, zayıf taraflarını bilen bir savaşçı ancak o zaman düşmana nerede ne zaman, nasıl darbe indireceğini iyi tespit edebilir, Düşmanın istediği minderde değil, kendi istediği taktik ve belirlediği stratejik plan üzerinde savaşta zaferle çıkmayı başarabilir.
Biz 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi’ni açıkça “geliyorum” postal seslerini, gördük görmesine de askeri faşizmin bu kadar büyük tahribatlar yaratacağını, bu kadar ağır zulme halkımızın uğratılacağı gerçeğini göremedik. Askeri faşist diktatörlüğün yani faşist devletin bekası söz konusu olunca nasıl bir konumlanış alacağını ve gerçek gücünü küçümsedik. Ona göre önlemlerimizi almadık, partimizi, ordumuzu, kitlemizi ve halkımızı en ağır ve zor savaş koşullarına uygun hazırlamadık, düşmanımızı hafife aldık. Dahası halk savaşı, gerilla savaşı söylemlerimizin gereklerini yerine getirerek uzun süreli savaşın gardını alamadık.
12 Eylül öncesi Genel Kurmay başkanlığı bir kaç kez bildiriler yayınladı. Tehditler savurdu, ‘geliyoruz dediler.’ Ve bir 12 Eylül sabahı askeri faşist darbeyi gerçekleştirdiler. Yapılan bu askeri faşist darbe ABD emperyalizmiyle, Avrupa emperyalizmiyle birlikte ortak organize edildi. Şu gerçek bilinmeli ki, sömürge, yarı sömürge ve yarı feodal ülkelerde yapılan tüm iktidar değişikliklerinde ve planlanan askeri, sivil vb. darbelerde başta ABD ve Avrupa emperyalizminin eli, bilgisi, organizesinde parmağı her zaman vardır, olmuştur olmaktadır. Darbelere ve darbeler tarihine şöyle bir göz attığımızda; yapılan darbeleri emperyalist sermayenin organize ettiğini; CİA, MOSAD, Alman,İngiliz,Fransız ve Rus gizli servislerinin yapılan darbelerde mutlaka bilgisi olduğu ve organizenin içerisinde yer aldığı görülür. Bir nevi ülkelerde büyük sermayenin istihbarat teşkilatları geri kalmış ülkelerde suyun akışını istediği yöne çevirme güç ve kudretine sahip bulunmaktadırlar. Ülkemizde de yaşananlar bu tespitin doğruluğunu onamaktadır.
12 Eylül Askeri faşist diktatörlüğü iş başına gelir gelmez var olan bütün legal ve yarı legal demokratik kurum ve kuruluşları yasakladı. İşçi sınıfının sendikal ve sosyal; köylülüğün kooperatifleşme ve sendikalaşma; memurların dernekleşme ve sendikalaşma ve çeşitli dallarda örgütlü çalışmaları ortadan kaldırıldı. Üniversiteler kapatıldı. Pantürkizm-Panislamizm üzerinden ülkemizin dört bir yanı, yeni bir faşist yasama, yargı ve yürütmeyle yönetilmeye başlandı. “İktidara el koymak zorunda bırakıldıklarını, terörün devletin varlığını tehdit ettiği”ni gerekçe gösterdi faşist genareller. Ne hikmetse kendi elleriyle yarattıkları kaos ve devlet provakasyon ve katliamları askeri darbe ilan edilir edilmez bir anda kesiliverdi. CİA, MİT, Kontr-Gerilla elamanlarının derin devlet eliyle yarattığı kaos ve katliamlar faşist darbeye gerekçe gösteriliyor ve darbe sonrası bir anda son buluyordu. Darbe hakim sınıfların variyetini, iktidarını garanti altına almak amacıyla gerçekleştirilmişti. Orduya ve darbelere bel bağlayanlar büyük sevinç ve övünç içerisinde açıklamalar yapmaktaydılar. Sol cenahta yer alan ve ordu seviciler ‘acaba’yla’ kendilerini avutuyorlardı. Kendi aralarında sürekli çıkar ve iktidar dalaşı yürüten sermaye partilerini yeniden revizyondan geçirmek için cümbür cemaat hepsi içeri alındı. Kulakları çekildi, kısa vadeli tutuklanmalar sonrası serbest bırakıldılar. Kontra adına hareket edenlerin piyon ayakçı kesimi ise ‘kullan çöpe at’ misali harcandı. Geri kalanlar daha büyük ödüllerle serbest bırakıldılar. Kurulan danışma meclisi bir nevi askeri faşist yasaların hazırlanması, çıkarılması, yasallaşması görevini üstlenmişti. Ortaya çıkan siyasi kriz var olan ekonomik krizi daha da derinleştiriyordu. Bunu gidermenin tek yolu Amerikan projesi olan Turgut Özal’ın yolunun tümden açılmasıydı. 24 Ocak kararları bunun başlangıcı oldu. Bugün yürürlükte olan yasaların hemen hemen hepsi 12 Eylül de çıkarılan faşist yasalardır. Yüzde on barajı da 12 Eylül döneminden günümüze miras kalmıştı.
DEVAM EDECEK…