|KÖŞE YAZISI| Devrimci faaliyet veya kendi değişimizle Misak-i Milli sınırları içerisinde devrim ve komünizm mücadelesi doğru bir çizgiyi kendi irademiz ve pratiğimizle benimsemeden, o çizginin tarih sahasında ilerlemesi için pratik emek sarfetmekten ve bu konuda kendini adamaktan geçer. Lakin sadece ve sadece adanmak, çizgiyi kavramak, onunla bütünleşmek yeterli değildir. Her örgütün ve Prolaterya Partisi’nin de dahil olmak bir örgütlenme sorunu vardır. Bundan kaynaklıdır ki bir örgütlenme meselesi, bunun tekabül ettiği bir kitle çizgisi ve daha ilerisinde ve pratiğinin kendisinde de bir AP (Ajitasyon-Propaganda) eylemi vardır. Lakin bugün uğraşılan sıkıntılar ve tasfiyecilik rüzgarına onun bayraktarlığını yapacak kadar katılanlar sayesinde bugün habercilik ve devrimci muhabirlik anlayışını tekrardan açmakta fayda olacaktır.
Herkes Kaypakkaya’nın faaliyetleri sırasında aynı zamanda muhabirlik yaptığını bilir. Ancak bu ezberlenmiş anı içerisinde görülmeyen yön Kaypakkaya muhabirliği mesleki olarak değil, kitlelere ulaşmanın bir aracı, düşüncelerini yaymada AP’nin bir aracı olarak görmekteydi. İşçi-Köylü gazetesinde çalıştığı dönemlerde Kaypakkaya sadece muhabirlik yapmamaktaydı, aslında örgütlediği eylem ve etkinlikleri daha geniş kitlelere taşıyarak amaç ve fikirlerini kitlelerle paylaşmakta hem de bunun üzerinden farklı alan ve yerlere girerek buralara düşüncelerini taşımaktaydı.
Bugün ise bu durumun derinlemesine bir mantığı kurulmaksızın ezbere uygulandığını söyleyebiliriz. Geçmiş deneyimlerimizde kendilerini üretimden koparmış, kolektif içerisinde kendisini tek devrimci merkez gibi görenlerin, yoldaşlarına ve çevre-çepere karşı amir-memur ilişkisi güdenlerin bu durumu silikleştirdiği, deneyim ve yeteneklerin paylaşılması ve öğretilmesi mutlakken kendi varlıklarını devam ettirmek adına bunu yapmadıkları aşikardır. Aşikar olan diğer yan ise sebebini kavramadığımız için “yayını besleme” espirisini sadece bir yük olarak gören, yazma konusunda tembelleşmiş birey gerçekliğidir.
Açıktır ki bir yayının örgütleme gücü vardır. Bu güç o yayına yazan kişinin öncelikle “ben kimim?” sorusuna kendi niteliğini koyduktan sonra muhabirlik yapmaya başlamasıyla olur. Ardından ele aldığı yayın devrimcileşir. Yayının örgütleme gücü, onun eylemleri, olayları ve olguları aktarırken belli bir sınıf çıkarına bakış açısından, politik uyanıklığından, kitle çizgisinin esasını teşkil eden araştırma ve incelemede süreklileşmekten geçer. Niteliğini katmayan her yazı, yayını basitleştirir, misyonunu düşürür ve en nihayetinde onu etkisiz hale getirir.
Bugünde bu kapsamda bazı sorunlarımıza hem dikkat çekmek hem de bu sorunlar karşısında devrimci bir çıkış yakalamak konusunda bazı başlıkları işlemek iyi olacaktır.
MUHABİR KİMDİR?
Bu soru yıllardır yapılan her etkinlikte dile gelir. Her alan, her bölge, her komite bu konuda görevlendirmeler yapar. Peki en genel anlamda muhabir kimdir? Burjuva anlayışa ve onun bizlere verdiği eğitime göre cevap verirsek muhabir yayının çalışanına denir. Lakin devrimci bir kültür ile, MLM biliminden edindiğimiz ödevleri aklımıza getirerek sorarsak muhabir AP yapmakla görevli olana yani faaliyetçiye denir. O bunu bir meslek olarak yapmaz, o bunu bir faaliyet olarak yapar.
Yazdığı yazılarda ve haberleştirdiği olaylarda burjuvazinin öğretisi olan 5N1K (Ne, Nerede, Ne zaman, Niye, Nasıl, Kim) gibi ezberci yazım kurallarının ötesine geçmekle mükelleftir. Öyle ki o sadece olayı değil, aynı zamanda süreci, somut koşulun tahlilini ve yapılanların amacını ve amaçla ne kadar uyumlu sonuçlar alındığını da yazar. Bu sayede yazdığı haber sadece kaba bir rapor gövdesinin ötesine geçerek gerçek anlamda bir AP çalışmasına dönüşür. Bu sayede yazdığı haberin okunması, okuyucuların bilincinde bir açıklık, okuyan devrimcilerin çalişkilerinde bir çözüm, kitlelere gidilecek bir yol veya uygulanacak bir mücadele şekli ve amaç verir.
Muhabir, en genel anlamda eylemin içindeki devrimcinin ta kendisidir. Her Partizan, Kaypakkaya’nın çizgisine ve anısına bağlılık duyan her bir birey, aynı zamanda ilmik ilmik örülen devrimci mücadelenin muhabiri olmayı başarmak için yazı yazma konusundaki küslüğünü, tembelliğini aşmalı; sadece yazı yazmaya başlamakla değil aynı zamanda yazdıklarını geliştirmekle bunun içinde olan bitenleri Marksist bir bakış açısıyla takip etmek zorundadır.
DEVRİMCİ TARZDA HABER NASIL YAZILIR?
İşte bu soru, bir çoğumuz için içinden en çıkılmaz olan sorulardan biridir. Çünkü daha öncesinden yapmadığımız bir işi, yeterli şekilde deneyim aktaracak kişiler olmaksızın yapmaya çalışmaktayız. Elbette her yayının yazı kurulları, düzeltme ve tasih ekipleri vardır. Ancak asıl çözüm bizim birşeyleri bilinçli ve planlı yapmamızdır. Bir haber yazmanın anahtarı 5N1K’dan geçer, lakin devrimci bir haber yazmanın altın sırrı karşısındakine AP yaparcasına olayları anlatmaktan, amacı açıklamaktan, gerçeklerin kölesi değil değiştiricisi olduğunu bildiği için yorum yapmaktan kaçınmamaktan geçer. Kaypakkaya komünistlerin düşüncelerini gizlemediğinden bahsetmektedir. İşte devrimci yayınlara örgütleme gücü katan, devrimci tarzda haber yazmayı sağlayan da Kaypakkaya’nın bahsettiği bu espiridir.
Genelde yaygın olan mantık haberde; saat kaçta hangi tarihte nerede toplanıldığını, kimlerin eyleme imza attığını, kaç kişi geldiğini, pankartta ne yazdığını ve hangi sloganların atıldığını aktarmanın yeterli olduğu kanısındadır. Oysaki bu tam da Mao’nun bahsettiği basma kalıp yazılara bir örnektir. Pankartta ne yazdığını fotoğraflar aktarmaktadır, hangi sloganların atıldığı bugün açısından özellikle internet gazeteciliğinde bir video ile aktarmak gayet mümkündür. Ancak amaçlar, kullanılan araçlar, nasıl bir gerçeklik içinde eylemlerin örgütlendiği, yapılan eylemin veya etkinliğin kitlelere verdiği mesajı yazıya taşımak, onu yorumlayabilmek; işte asıl olan budur.
Tüm bu yazdıklarımızın ışığında şunu demek mümkündür, sadece basma kalıp yazı yazmaktan kaçınarak yaratıcılığımızı zorlamak bile devrimci tarzda haber yazmaya yeterlidir. Belki kendisi değildir ama bir başlangıç noktasıdır.
YAYINI BESLEMEK, ÖRGÜTLENME ÇALIŞMASINI BÜYÜTMEKTİR
İşte bu mantıklarda, bu kıstaslarda yazılar yazmak, bu yazıları yayınlarda paylaşmak ve emeğimizi genelin emeğine katarak bir derya var etmek, bunlar örgütlenme çalışmasını büyütmektir, AP çalışmalarını derinleştirmek, yaymak ve zenginleştirmektir. Kısa bir deneyim aktarımı bu konuda iyi de olacaktır. 2003-2004 yılları arasında Ankara YDG, bulunduğu alanda kendi dergisini ancak kendi sayısı kadar dağıtıyordu. Bu kolektifteki her bir bireyin buna benzer bir perspektifle derinleşmesi, kendi sınırlarını zorlaması, büyük çoğunluğunun kendisini “gönüllü muhabir” olarak görmesi kısa zamanda yayına da yansırken 1 yıllık süreden sonra ayrıca Ankara YDG bülteni çıkarmış, çalışmalarını dar grup çevrelerinden çıkartarak kitlelere mal etmiştir.
Yayını beslemede aktif bir rol oynamanın önemi, sadece yayın açısından değil faaliyetçinin kendi faaliyeti açısından da bir sıçrama noktası, bir eşiğin geçilerek daha farklı çelişkilere yelken açmanın girişimidir.
Bunu becerenler, sadece faaliyetlerinin ve yayınlarının sınırı zorlamamıştır, kendi sınırlarını da zorlamış, somut koşulun somut tahlilini aktarabilmek ve zenginlikle anlatabilmek için kendi algısını derinleştirmiş, ideoloji ve politik hatta bir derinlik yaratarak kendisini de sistemden radikal şekilde kurtarmıştır. Fatma Acar yoldaş, bu kişilerden biridir. Keza Sefagül Keskin yoldaşımızın sadece yayını besleme mantığından yola çıkarak vardığı noktayı ve çevresinde yarattığı değişimi anlatmayı ihtiyaç olarak bile hissetmiyoruz çünkü anısı ortadadır. Veya eylemlere katılmakta, örgütlemekte atak davranan, otobüslerde kağıt kalem elinde haber yazıp bunu yayına taşıyan, aynı yayını en kötü koşullarda bile kitlelere taşımakta ısrar eden Çiğdem Yılmaz yoldaş da bu gerçekliğin bu şekilde farkındaydı.
Bugün, muhabirliği bir iş ve devrimciliği hobi olarak görenlere, geçmiş anılarına ve tecrübelerine sırt çevirip masa başında köşe yazarlığı yapanlara tepki göstermek nafiledir. Sınıf mücadelesi var oldukça elbet yoldan çıkanlar ve/veya yolu terk edenler olacaktır. Ancak bu yola emek veren, ter akıtan herkesin AP çalışmasının bir parçası olarak gönüllü muhabirliği mesleki olarak değil devrimci bir ödev olarak kavraması, kendisini basma kalıpçılıktan kurtararak yaratıcı şekilde AP çalışmasına katılması kitle çizgisi açısından aslında sürekli bir mesele ve devrimci bir ödevdir. Bizler; yapabiliriz dememeliyiz, gerekçeleri anlayıp ödevlerimizi kavrayarak “yapıyoruz, yapacağız” demeliyiz. Gelecek kendi statükolarına bağlı kalanların değil, sınırlarını aşanlarındır.
Mehmet Zeki BARAN