TÜİK 2017’nin ilk çağındaki ekonomik büyüme rakamlarını %5 olarak açıkladı. Bu açıklama iktidar çevrelerinden iktisat çevrelerine bir dizi tartışmayı da beraberinde getirdi. İktidar çevreleri,yetkilileri bu büyümeyi “büyük başarı” olarak sunarken ne iktisatçıları ne de kimi sermaye çevrelerini ikna edebildi.
İktisatçılar da,TÜSİAD-DB(Dünya Bankası) gibi sermaye çevre ve kuruluşları da, bu büyümenin “yapay,şişirilmiş” bir büyüme olduğu ve Türkiye ekonomisinin çok kırılgan olduğu yönlü açıklamalar yaptılar.
Yine halkın yaşamında da bu “büyümenin” artan işsizliği,pahalılığı, enflasyon ve borç batığını azaltmak gibi bir yansımasını bırakalım, tersten bunların daha da büyümesi gibi bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz.
2008-2009’lardan sonra durgunlaşan,son 3-5 yıldır da ciddi bir gerileme ,risk ve kırılganlık içinde bulunan TC ekonomisi ; 2015’lerin sonu 2016’lardan itibaren ise artan iç ve dış istikrarsızlıkların da etkisiyle hızla dibe doğru çekiliyor/çöküyor. Gelinen aşamada yabancı sermaye ülkeden kaçarken,yatırımlar gerilemiş, dış borç büyümüş, cari açık 33 milyar doları geçmiş,işsizlik %13’lere ,enflasyon ise %12’lere ulaşmış durumdadır. Hatta Türkiye’nin; dünya ekonomisindeki yeri dolarlı milli gelir düzeyine belirlenen G-20 üyeliği de riske girmiş durumdadır. Durumun vahametinin,yaklaşan tehlikenin farkında olan egemenler, pansuman tedbirlerle krizlerine çare arıyorlar.
Bunun için bir taraftan algıyı yönetebilmek, durumun aslında o kadar da kötü olmadığını ispatlayabilmek için gerçekliği ters-yüz ederek istatistiki verilerle,rakamlarla oynuyorlar. Diğer taraftan da bir ülkenin ekonomisinin büyümesi, işsizliğin,enflasyonun geriletilmesi,giderilmesi için gerekli olan üretimi arttırarak tarımın ve ağır sanayinin geliştirilmesi,kalıcı yatırıma dönüştürülmesi yerine ; ülkeye giren sıcak para akışını arttırarak ve çeşitli teşviklerle iç tüketimi canlandırarak ekonomiyi yapay bir biçimde “büyütmeye” çalışıyorlar.
Bunları nasıl gerçekleştirdiklerine baktığımızda : Devletin resmi kurumu TÜİK aracılığı ile nesnel gerçeklikten ve üretimden kopuk hesaplama yöntemleri icat ederek somut gerçeği yansıtmayan “işsizlik”,”büyüme”,”milli gelir” vb. Oranları açıklıyorlar.Bu yöntemle geçtiğimiz yıllarda “işsizlik” rakamlarını kağıt üzerinde yarı yarıya aşağı çeken TÜİK; 2016’da da “milli gelir hesaplama yöntemini” değiştirerek,kağıt üzerinde kişi başına düşen milli geliri, ekonomik büyümeyi vs. iki katına çıkarmıştı.%1.8 olacağını ,ancak TÜİK’in yeni hesabında ise sanayi büyüme hızının %5.3 olarak hesaplandığını belirtiyor. Böylece açıklana “büyüme” verilerinin de ne kadar “güvenilir” olduğunu gözler önüne sermiş oluyor.
Bugün ki %5’lik yapay büyümenin altında yatan nedenlere baktığımızda ise AKP iktidarlarının,OHAL ve KHK’larla önündeki tüm engelleri kaldırarak yaşama geçirdiği kara para aklamasından,kayıt dışı milyon dolarlara,varlık fonuyla hortumlanan kamu kaynaklarına kadar ülkenin zenginliklerinin talan edilmesi olduğunu taşıma suyla piyasaya sıcak para akıtılarak değirmenin döndürülmeye çalışıldığını görüyoruz.
AKP iktidarı, hem piyasaları canlandırmak,hem de 16 Nisan referandumunu garantilemek amacıyla 2017’nin ilk çeyreğinde istihdam yaratan işverenlerden sosyal güvenlik primi ve vergi alınmamasına; ÖTV,KDV indirimlerine; beyaz eşyaya,konuta,mobilyaya yönelik vergi indirimlerine ; sermayeye sunulan devlet garantili satış ve proje yatırımlarına ; Kredi Garanti Fonuyla işverene verilen kredilere,yapılan “yardım” ve teşviklere kadar piyasaya büyük miktarda sıcak paralar pompaladı. Kredi ve teşviklerle iç tüketimi teşvik ederek ekonomiyi canlandırmaya çalıştı.Bu dönemde,sadece 2 buçuk ay içerisinde piyasaya Kredi Garanti Fonu’ndan verilen kredilerle 180 milyar lira sıcak para sürüldü.
Tam da bundan dolayı 2017’nin ilk çeyreğinde ki “büyüme” sanal,şişirilmiş bir balona benziyor. İktisat ve sermaye çevrelerinde de bu büyümenin devamının gelmesi beklenmiyor. Üretimden gelen bir büyüme değil de Kredi Garanti Fonu’ndan pompalanan bir büyüme olduğu için yapay bir büyüme olarak görülüyor. Ekonomideki kırılganlığın devam ettiği belirtiliyor.
Bu politikanın sürdürülebilirliği olmadığı gibi kamu kaynaklarına da ciddi bir maliye yükü yüklüyor.Bu da halkın sırtına yeni vergilerin yüklenmesiyle açlığın,yoksulluğun,işsizliğin büyümesini,refah düzeyinin daha da düşmesini getirecek. Bu büyüme gerçek bir büyüme olmadığı için şişirilen bir balona benziyor. Ve sişirildiği oranda patlaması da yakınlaşıyor.
Türkiye ekonomisindeki patlamaya hazır balonun farkında olan emperyalist sermaye kuruluşu Dünya Bankası; Haziran 2017’de yayınladığı Dünya Bankası Küresel Beklentiler Raporu’nda Türkiye’nin durumunu ve %5’lik büyümeyi “Kırılgan bir iyileşme” olarak değerlendiriyor. Ve Kredi Garanti Fonu ile sağlanan kredilerle piyasaya sürülen sıcak paranın kaynak maliyetlerinin bankacılık sistemi üzerinde de baskı oluşturduğunu belirttikten sonra “likitide ile büyüme enflasyon olarak geri dönüyor. Hızlı, kolay yoldan büyüme, kriz çözme yolları Türkiye ekonomisini iyileştirmiyor, kırılganlıkları büyütüyor. Hastalıkları derinleştiriyor. Tedavisini zorlaştırıyor…” diyerek iktidarı ve egemen sınıfları uyarıyor.
Şu bir gerçek ki: ne bu uyarılar ne iktidarın rakamlarla oynayarak yarattığı sanal görüntüsü ne de piyasaya kredi pompalayıp iç tüketimi teşvik ederek yarattığı yapay büyüme TC ekonomisini çöküşten kurtarmaya yetecek. Artan işsizlik, enflasyon ve cari açıkla krizleri daha da derinleşecek/derinleşiyor. Aynı şekilde işçi sınıfı ve emekçi halkın refah düzeyi yükselmediği gibi öfkesi de derinleşip,kabarıyor. Yükselen bu dalgayı ise egemenlerin hiçbir tedbiri,baskı ve daha da büyütmek, korkularını gerçek kılarak sistemlerini başlarına yıkmak olmalı.