[…]”Hayırcı Kemalistlere” sınıflı bir toplumda içeride dışarıda barışı sağlayacak bir yol haritasının müzakerelerle sağlanmasının mümkün olup olmadığını sormayacağız? Çünkü alacağımız cevabın belirsizlik içereceğini biliyoruz. Demirtaş, “demokrasi cephesi”nin ana harcı olarak yol haritasının merkezine Kürt sorunun demokratik, barışçıl bir biçimde müzakerelerle çözülmesini oturtmaktadır. Bu yaklaşım, reformist bir parti olan HDP’nin çizgisiyle uyuşmaktadır. Demirtaş’ın HDP eşbaşkanı olarak böyle bir öneri getirmesi ve bu konuda sorumluluk duyması anlaşılırdır. Elbette “içerde ve dışarda barışı sağlamak” için çözülmesi gereken başka sorunlar var mı, varsa bu yol haritasındaki işlevleri nelerdir, bu gibi sorulara cevapların bulunmaması eksikliktir. Diğer taraftan Demirtaş kendini sadece Kürt sorununun tarafı olarak gördüğü için mi diğer sorunları programlaştırmayı “yuvarla masa etrafında oturacak eşit” muadillerine bırakmıştır orası bilinmiyor. Ama yazısında bu yönlü bir vurgu bulunmamaktadır. O nedenle bir tahmin olarak belirtmekle yetineceğiz.
Demirtaş “Hayır Bloku”nun önderliğini, ismini anmadan CHP’ye bırakmayı reddettşkten sonra “Hayır Bloku”na ne demokratça yaklaşarak eşitler olarak yuvarlak masada blokun ilkelerini belirliyor ve ” evet”çileri kazanabilmek için blokun ismini değiştirerek bir “demokrasi cephesi”nin taktik bir işbirliği olmayacağını ve Türkiye’nin geleceğinin demokrasi programını içermesi gerektiğinin bir biçimde müzakere yöntemiyle çözülmesini oturtuyor. Bu aşamadan sonra ise “demokrasi cephesi”nin örgütsel yapısını inşa etmeye girişiyor. İşe programın merkezinde yer alan müzakerelerin tarafını belirlemekle başlıyor: “TBMM’nin ve siyasi partilerin, sayın Öcalan’ın ve PKK’nin böylesi bir mekanizmaya en etkili, barışa ve çözüme odaklı bir şekilde nasıl dahil olabilecekleri somut bir metotla(mekanizmayla) önerilebilir. Bu defa Kürt sorununda ana aktörler olan Sayın Öcalan ve PKK’yi dışlamaya çalışan, realiteleri yok sayan hiçbir arayışın ciddiyeti ve samimiyeti olmayacaktır. Bu saatten sonra Öcalan-PKK çözüm sürecinde olsun mu olmasın mı tartışmasını yapmak bile devekuşu politikasından başka bir şey değildir”.
Demirtaş geliştirilecek müzakere sürecinde meclise ve siyasi partilere merkezi bir rol biçerken masanın karşı tarafında Öcalan ve PKK’yi oturtmaktadır. Bunun pazarlık konusu dahi olamayacağını vurgulamaktadır. “Ancak bizim de HDP olarak bir öneri şeklinde de olsa taslak bir yol haritasına, mekanizma önerisine sahip olmamız lazım” diyerek HDP’ye sürecin önünü açma misyonu yüklemektedir. Böylece HDP’nin önderlik edeceği “demokrasi cephesi”nin merkezinde, bir metodu oluşturmak ve müzakere sürecini başlatmak olduğunu anlıyoruz. Metodun önemini, şayet doğru bir metot oluşturulabilirse ülkenin bölünmesinden korkanları ikna etmenin en etkili yolu olarak; “esası konuşmadan önce çözüm metodunu ortaya koymak olacaktır” sözleriyle vurgulamıştır. Devamında “bu metodu güçlendirmeye çalışanlar aslında bizim olası ittifak güçleri olarak kabul edebileceğimiz kesimler olarak netleşmiş olur. Referandumda “evet” demiş toplumsal kesimler de böylesi bir somut bir yol haritasından heyecan duyacaktır” öngörüsüyle metodun olası etkisini açıklıyor Demirtaş.
Demirtaş’ın metodu konuşulacak esas konunun önüne koyması biçim ile içerik arasındaki ilişkinin tartışılmasını gerektirir. Ama bundan daha önemlisi ülkenin bölünmesinden korkanların nasıl bir metotla ikna edilebileceği sorusudur? Demirtaş yazısında bu noktalara açıklık getirmemektedir. Sadece metodu/biçimi esas konu/özün önüne koymakta ve muğlak bir ifadeyle diplomatik bir mesaj vermekle yetinmektedir.
Metot bir kez oluşturulduktan sonra bu metodu benimseyen ve ona katkı sunanları ittifak güçleri olarak tanımlamaktadır. İttifak güçlerini bu biçimde tanımlaması, Türkiye’nin asgari demokratikleşme programının merkezine oturttuğu Kürt sorunun çözümüyle tamamen uyumludur. Demirtaş baş çelişki olarak ulusal sorunu kavramakta ve bulunduğu noktadan bu soruna “çözüm” üretmeye çalışmaktadır. Proletarya adına hareket etme iddiasında olup da ittifaklar politikasını buna uygun düzenlemeyenler düşünsün…! Demirtaş “Hayır Bloku”nu kimlik siyaseti izleyerek geliştirmek istemektedir. “Evet”çiler arasında “demokrasi cephesi” üzerinden oluşacak hareketle bir bölünme yaratmayı hedeflemektedir.
Son noktayı ise “neticede 16 Nisan referandumunun ortaya çıkardığı muazzam enerjiyi çarçur etmeden, partizanca yaklaşımlarla daraltmadan parçalamadan büyütmek hepimizin tarihsel görevidir. Atılması gereken cesur adımları atmak için fazla da geç kalmadan biran öbce geleceği planlamanın zamanıdır. Emin olduğum bir şey varsa o da özgürlük, demokrasi ve barış isteyenlerin mutlaka kazanacağı bir döneme girildiğidir.” sözleriyle koymuştur.
Referandumda açığa çıkan enerjiyi çarçur etmemenin tarihsel bir görev olarak belirlenmesi objektif olarak “Hayır Bloku”ndaki “eşit”lerin öksesi işlevi görecektir. Demirtaş, kendi anlayışına uygun olarak, satırlarını devrimci durumun yükseleceğine dair görüşlerini vurgulayarak sonlandırıyor. Yükselecek devrimci dalganın bulunacak metodlar belirlenen aktörleri bir araya getirecek Kürt sorununu çözmeye hizmet etmesini istiyor.
Demirtaş’ın kaleme aldığı metne bütünlüklü baktığımızda karşımıza durduğu yeri bilen, sınıf mücadelesine kendi durduğu yerden bakan, misyonunu kavramış bir politikacı görürüz.” Ne Yapmalı?” yazısı bize birçok önemli mesaj verir. HBDH ile illegal alanda gerçekleştirilmek istenene benzer bir “birleşik cephe” siyaseti oluşturulmak istenmektedir. Farkı, “demokrasi cephesinin” izleyeceği metodu sahiplenenler bu ittifakın gücü olabilecektir. Yani HBDH bileşenleri isterlerse “Hayır Bloku’nun” bir parçası olarak Türkiye’nin demokratik gelecek programının bir parçası olarak bu cephede yer alabileceklerdir. Hatta “eşit” olarak yuvarlak masanın etrafında söz söyleme, program oluşturma hakları da güvencelenmiş görünmektedir.
Demirtaş, bize birleşik cephenin nasıl kurulacağının dersini vermektedir. Öncelikle önderlik sorunu tartışmasız bir biçimde koymaktadır. CHP’yi dışlayarak HDP’nin önderliğini garanti altına almaktadır. Sonraki adım ise “Hayır Bloku’nu” yuvarlak masa etrafında toplamaya “yeni göreve” uygun olarak eşitler olarak konumlamaya çağırmaktadır. Bu konumlanış gerçekleştikten sonra “cephe” örgütlenmesinin ihtiyacına uygun olarak isimdeki değişiklik halledilerek kapsayıcılık oluşturulmuş ve cephenin genel siyasi çizgisi sunulmuştur. Siyasi çizgi oluşturulurken bu ittifakın taktiksel bir ittifak olmadığı vurgulanmıştır. Devamında ise genel siyasi çizginin hedefinin (Türkiye’nin demokratik gelecek programının) halkası olarak belirlenen siyaset dile getirilmiştir. Kürt sorunun çözümü: Ana halka, görev belirlendikten sonra sorunun çözüm metodunun oluşturulmasının zorunluluğuna dikkat çekilmiş, bu metodun sahiplenilme düzeyinin ittifakın temel kıstası olduğu usturupluca dile getirilmiştir. Yeni cephenin içerisinde yer alarak yuvarlak masa etrafında oturarak “eşitler” olarak istediğinizi söyleyebilirsiniz. Lakin baş çelişki ve ana doğrultu bellidir. Söylediklerinizin baş çelişkinin çözümü için oluşturulacak yöntemle çelişmemesi gerekmektedir. Çelişirse metod kabul edilmemiş olur. Metot kabul edilmezse “Hayır Bloğu” genişleyemez, “evetçilerin” bir bölümünü kazanamaz. Evetçilerin bir bölümü kazanılmazsa Türkiye’nin demokratik gelecek programı gerçekleştirilemez. Dolayısıyla yuvarlak masaya oturup istediğinizi söyleyebilirsiniz. Ama o masada kalabilmeniz için ana çizgi ve metodu kabul etmeniz gerekir. Bunları kabul ederseniz “büyük demokrasi programı” üzerinde istediğimiz kadar gevezelik yapabilir ve “demokrasi cephesini” içeriden dönüştürmeye çaba sarf edebilirsiniz.
Ne kadar tanıdık değil mi? HBDH içerisinde de mücadele yürütmekten bahseden yoldaşlarımız vardı. Ve yine ne kadar büyük tesadüftür ki bu yoldaşlarımızın büyük çoğunluğu referandum sürecinde “Hayır Bloku” içerisinde yer aldılar ve aksi yaklaşımları “dogmatizm” olarak yaftaladılar.
Demirtaş’ın “Ne Yapmalı” yazısı reformist temelde bir birleşik cephenin gerekliliğini ve bu cephenin genel siyasi çizgisini özlü bir bicide dile getiren derinlikli bir yazıdır. Bize, birleşik cephede “önderlik” sorununun tayin edici önemini bir kez daha hatırlatmıştır. Önderlik sorunu, genel siyasi çizgiyi de belirleme sorunudur. HBDH’ye “birleşik cephe” dememek için kırk takla atan “komünistler” acaba HBDH genel siyasi çizgisinde kendi programlarından küçük bir parça bulmayı başarabilirler mi? Ya da “HAYIR’ı sokaklarda büyütme” sözü veren “komünistler”in hayırı büyütebilmek için Demirtaş gibi kapsamlı bir siyasi çizgileri ve projeleri var mıdır? Bu yoldaşların son süreçteki “ezber bozan”, “dogmatizm”i yerle bir eden pratiklerini bir de bu açıdan sorgulamalarının zamanı çoktan gelmiştir ve hatta geçmektedir.
(Bitti)
Yazının birinci bölümü için tıklayın