H.Merkezi:TTE saldırısına dair bir açıklama yapan Partizan “Tek Tip’e Girmeyecek, Faşizmi Yeneceğiz!” dedi. Açıklamayı öneminden kaynaklı olduğu gibi yayınlıyoyoruz.
“T.Erdoğan’da kendinden önceki faşist yöneticiler gibi kaybetme korkusu yaşıyor. Onun korkusunun daha büyük ve daha derin olduğuna şüphe yok. Çünkü o, devletin şu ya da bu iktidar organına değil, devlet iktidarının bütününe egemendir. Hakim kliği devlet iktidarından temizlemiş ya da kendine tabi kılmıştır. Onun korkusu kaybetmeleri halinde büyük kaybedecek olan büyük kazananların korkusudur. Faşizm ile yönetiyor olmaları Türk hakim sınıflarını ve iktidara hakim kliklerini rahatlatmıyor.
Toplumsal çelişkiler ki bunlar içerisinde özellikle sınıfsal, ulusal, inançsal ve cinsel çelişkiler öylesine derinleşmiş ve demokratik bir çözüm en yakıcı biçimde kendini dayatmışken “bastırmak” “diz çöktürmek” gibi faşist yöntemler dışında bir çözüm biçimine ve gücüne sahip olamamak yönetememe krizinin yalnızca sürekliliğini değil, onun derinleşmesine de neden oluyor. Mevcut yapının sürdürülür olmasının yolu olarak başvurulan faşizm, Yeni Demokratik Devrimin sosyal ve siyasal güçlerini darbelemeyi, bastırmayı varoluşsal bir ödev olarak görür. Ancak “Zamanı gelmiş bir fikrin karşısında dikilme gücüne hiçbir ordu sahip değildir” (V.Hugo). Türk-Kürt ulusu ve diğer azınlık milliyetlerden Türkiye halkının demokratikleşme talebi, faşist diktatörlükle geciktirilmeye çalışılan, çoktandır zamanı gelmiş bir taleptir. Bu talep Türk komprador burjuvazisinin üssü TÜSİAD ya da siyasi temsilcileri olan AKP, CHP, MHP gibi faşist partiler veya efendileri Avrupa ve ABD emperyalizmiyle karşılanır ya da gerçekleşir bir talep değildir. Bilakis bu güçler demokratikleşme önünde esas engellerdir ve yıkılmaları, parçalanmaları gerekir. Bugün yaşanılan kaosun özünde çözüme kavuşturulmamış bu çelişki yatmaktadır.
Bugün ki çatışma çeşitli ulus, inanç ve cinsten ezilen Türkiye halkının Yeni Demokratik Türkiye istem, özlem ve mücadelesi ile emperyalizm ve uşaklarının hakimiyetinde çürümüş, yozlaşmış alabildiğine gericileşmiş Türkiye arasındadır. Tayyip Erdoğan ve partisi, ömrü çoktan dolmuş bu eski Türkiye bir an daha yaşasın diye faşist devletin çarklarını en baskıcı, en kanlı, en sömürücü biçimde döndürmeye çalışmaktadır.
Güçsüzler ve Halktan Korkuyorlar
Tayyip Erdoğan-AKP derinleşerek yaşadıkları yönetememe krizinden çıkmanın ve egemenliklerini sağlamlaştırmanın yolu olarak sarıldıkları faşist diktatörlüğe, darbe girişiminin ardından ilan ettikleri OHAL ile kademe atlatmış onu daha da koyulaştırmıştır. OHAL, Tayyip ve AKP’ye özlemini duydukları susturulmuş, biat etmiş, diz çökmüş bir ülke için ihtiyaç duydukları için ne var ise onu verecekti, verdi de. Tayyip” OHAL ile yapmak isteyip de yapamadıklarımızı yapıyoruz” demişti.
OHAL’in kendini ilk gösterdiği yerlerin sorgu merkezleri ve hapishaneler olması OHAL gerçekliğini ele veriyor. Kısa sürede hapishaneler “Gülenci-darbeci” iddiasıyla tutuklananlarla doldu taştı. Fakat F.Gülencilere dönük yaygın tutuklamalar olsa da saldırı oklarının asıl hedefinde çeşitli ulus, inanç ve cinsten emekçi Türkiye halkları ve onun örgütlü, öncü güçlerinin olduğu görüldü. Bütün alanlarıyla Kürt Ulusal Hareketi, komünist ve devrimci güçler, ilerici demokrat kurum ve kişiler kafile kafile tutuklanıyor işlerinden oluyor. Hak gaspları ve ihlalleri görülmedik bir çeşitlilik yaygınlık ve yoğunlukta yaşanıyor. İşte bu koşullarda adeta kambersiz düğün olmaz misali (Tek Tip Elbise) TTE gündeme getirildi.
TTE için darbeci iddiasıyla tutuklu bulunan bir askerin giydiği “HERO” yazılı bir tişört gerekçe gösterilse de, faşizmin bütün bir toplumu iradesizleştirme, ona kalıplar dayatma, bu kalıplar içinde yaşamaya zorlama anlayışının bir ürünüdür. Zamanlamanın bugün olması, yönetememe krizinin derinleşmiş olmasındandır. Böylesi koşullarda faşizm; örtük, dolaylı uygulamalardan çıkıp, en çıplak hali ile olabildiğince görünür olmaya çalışır. Fakat onun handikapı, bastırma, ezme yönlü işledikçe etki gücünün azalması ve karşısına aldığı cephenin büyümesinde yatar. Faşizm bu koşullarda bozkırın kuruyacağını, küçük bir itirazın, bir direnişin dahi bozkırı tutuşturmaya, dalga dalga yayılmasına yeteceğini bilir bilmesine ama o “ölüm parendesini” atmaktan gayrı bir umarı yoktur.
Devrimci Savaş ve Direnişimizin Önünde Duramayacaklar!
Tayyip Erdoğan-AKP’nin bugün yapmak istediğini dün 12 Eylül’ün faşist generalleri yapmaya çalışıyorlardı. 12 Eylül darbesinin koyu karanlık ve korku yıllarında faşist devletin güç budalası, kibirli generalleri, ellerinde tutsak olarak bulunan komünist, devrimci, ve yurtsever tutsakların karşısına TTE saldırısı ile çıkmışlardı. Askeri kurallara uyma, faşist-ırkçı marş ve hitabeleri ezberletme vb. dayatmalar gibi TTE’de kimliksizleştirme, teslim alma, nedamet ve ihanete zorlama siyasetinin bir devamıydı. 12 Eylül AFC emperyalistler ve uşakları olan Türk komprador burjuvazisi ve büyük toprak ağalarına ait, neo-liberal politikaların uygulanması için uygun şartları yarattı ama ezilen sınıf, cins, ulus ve inanç kesimlerine, onların örgütlü önder güçlerine boyun eğdiremedi. Nitekim 1984 yılın Ağustosu’nda Eruh ve Şemzinan baskınlarıyla Kürt Ulusal Hareketi görkemli bir devamlılığın başlangıç adımlarını atmış, böylece Proleterya Partisi’nin sınıflı bir alanda ve görece küçük bir kuvvetle sürdürdüğü gerilla savaşına bir sıçrama kazandırmış, zindanlar can bedeli bir direnişle teslimiyet içeren tüm uygulama ve siyasetleri boşa çıkarmış TTE’yi parçalayıp atmıştı.
Darbe koşullarının içerisinde güçlü bir kitle hareketi filizlenmiş, devrimci kitleler dallara yürüyen su gibi komünist, devrimci, yurtsever safları sıklaştırmış devrimin zayıflayan ateşi tekrar harlanmıştır.
12 Eylülcüler gibi Tayyip-AKP iktidarı da yağmur ekerken fırtına biçecektir. Bugün ki Türkiye gerçekliği ekonomik sosyal ve siyasal koşullar 12 Eylül 1980’e kıyasla sosyal ve ulusal kurtuluş hareketlerinin daha da lehinedir. Bu koşullarda faşizmi dizginlerinden boşaltmak Türk hakim sınıflarını düze çıkarmayacak bulundukları bataklığı daha da derinleştirecektir. Türkiye’nin çeşitli ulus, cins ve inançtan ezilen emekçi halkı, generallerin düdük sesiyle durmamış, devrimi ve Kürt ulusal mücadelesini nasıl sahiplenmişse bugün de Tayyip’in OHAL’ine, KHK’sına efelenmesine papuç bırakmıyor, bırakmayacak.
Hapishanelerde ki tutsak Partizanlar ve diğer devrimci, yurtsever tutsaklar TTE’yi giymeyeceklerini, direnerek kazanacaklarını ilan ettiler. Bu direnişte devrimci tutsakların yanında olacak faşizmin gemi azıya almış saldırısını püskürtecek Demokratik Halk Devrimi mücadelesini daha da yükselteceğiz. Bu mücadelede ilham kaynağımız ezilen tüm dünya halklarının tarihsel mirasıdır. İlham ve güç kaynağımız, Gezi isyancıları, Metal Fırtına’nın yaratıcılar, Cizre’nin bodrumlarında, Sur ve Nusaybin’de teslim olmadan direnenler; Hatayi ve Serkan şahsında Aliboğazı’nda onikiler, sıkıştıkları evde bedenlerini patlatmakta tereddüt etmeyen Uğur ve Fırat ile birlikte Beşler, Rojava’da tüm ölümsüzleşen direnişçiler adına Nubar Ozanyan’dır.
OHAL’de Sökmeyecek, Direnerek Kazanacağız!
Devrimci Tutsaklar Tek Tip Olmayacak Tek Tipe Girmeyecek!
Devrimci Tutsaklar Teslim Alınamaz!
PARTİZAN
Ağustos 2017″