Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Irak Kürdistanı’ndaki referanduma öfkesi sürüyor. Son olarak Erzurum’da “Madem şartlar değişti, Kuzey Irak ülkemize rağmen bir adım attı, bunun da bedelini ödeyecektir. İsrail bayraklarıyla sokakta dolaşılması bizi üzdü. Demek ki Mossad’la bu yönetimin geçmişi bir ve beraberdi” dedi. İsmiyle bu dönemi anlamlandıran İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da “Türkiye hepinizi bir çuvala koyar, ondan sonra atar” ifadelerini kullandı.
İnsanın Saddam Hüseyin giderken çizmelerini Ankara’ya mı bıraktı diyesi geliyor.
Sanki Erbil’de İsrail yerine Türkiye bayrakları dalgalansaydı zat-ı şahaneleri Kürdistan’ı derhal tanıyacaktı. Barzani ailesiyle Yahudilerin teşriki mesaisi milliyetçi, İslamcı ve ulusalcı çevrelerin jeopolitik okumalarındaki en temel malzeme ‘Büyük İsrail Projesi’. Onlara göre ‘Bağımsız Kürdistan’ da bunun en önemli adımı. Ben de İsrail’in bağımsız bir Kürdistan’dan ne beklediğini sorgularken bir iki kez bu ilişkilere işaret etmiştim. Ki bunlar açık kaynaklarda olan bilgiler. Ancak bu bağlarla Kürt mücadelesini Mossad projesine indirgemek ziyadesiyle insafsızlıktır. Hem de bir halkın temel haklarını inkâr etmektir.
Herhalde Erdoğan, İsrail’in Kürdistan’la ilgisinin farkına şimdi varmış olamaz. ‘Büyük İsrail Projesi’ ve ‘Vaat Edilmiş Topraklar’ efsanesi onu yetiştiren meşrepte sıklıkla tekrar edilen bir öğretidir.
Barzani, AKP kongresine ve Diyarbakır mitingine davet edilirken muteber bir Kürt liderdi.
Bağdat’ı bypass ederek Kürdistan hükümetiyle 50 yıllığına petrol anlaşması yaparken de Barzani önemli bir ortaktı. Türkiye üzerinden taşınan petrolün yüzde 77’sinin alıcısı da İsrail’di.
Kürdistan pazarının yarısını İran malları, diğer yarısını da Türk malları işgal ederken kimse Barzani’nin İsraillilerle ilişkilerini dert edinmiyordu.
Erdoğan aç bırakma ve bedel ödetme tehditlerinin Kürtler üzerindeki olumsuz etkisini izole etmek için de Mossad senaryosunu döndürüyor olabilir. Aşağılayıcı bir üsluba sarmalanan bu retoriğin, hayli yaralanan Kürt vicdanında karşılığı olduğunu sanmıyorum.
Temelde şunu bir kez daha vurgulamak lazım: Irak Kürdistanı’nın statüsü ya da başka devletlerle ilişkisi ne olursa olsun Türkiye ve İran’la iyi komşuluk ilişkisinden başka bir seçeneği yok.
Esasen Kürdistan’ın her köşesinde epey zamandır konuşulan bağ İsrail ile olanlar değil Barzani-Erdoğan arasındaki özel ilişkilerdi. Muhaliflerine göre de Barzani her iki aileye de büyük kazanç sağlayan bu ilişkiye bel bağlayarak referanduma gitti! Ki ben Barzani’nin bu ilişkiye ‘güven’ atfedecek kadar naif olduğunu zannetmiyorum. Sadece Barzani değil güneydeki bütün Kürtler güven denilince IŞİD’in Erbil’e yürüdüğü gece Erdoğan’ın askeri yardım talebini reddetmesini anımsatıyor.
Neden referanduma gittiğine dair Kürtler arasında dönen tartışmaları Erbil-Süleymaniye-Kerkük üçgeninde dolaştıktan sonra kaleme almıştım. En temel kaygı içerde ve dışarda gerekli altyapı hazırlıkları yapılmadan düzenlenecek bir referandumun başarısızlığa uğrayacak olmasıydı. Kimilerine göre bu kumardı kimilerine göre Barzani’nin kendi başarısızlıklarını örtme hamlesiydi. KDP cephesinden bakıldığında da Barzani, IŞİD’le mücadele sürecinde tartışmalı bölgelerde elde edilen toprakları sağlama almak, Bağdat’la pazarlık gücünü yükseltmek ve nihayetinde babası Mele Mustafa’nın attığı adımı tamamlamak için bu riske girdi.
Barzani referandumun hemen ardından Batılı bir heyeti kabul etti. Fransız yazar Bernard Henry-Levy, Rudaw’daki makalesinde Barzani’nin hissiyatını şöyle dile getirdiğini aktardı:
“Sizin devlet adamlarınızdan birisi, Fransa’nın 1918’de Almanya’ya karşı zafer kazandığı gece ‘Artık ölebilirim’ demiş. Ben de bu sabah böyle hissediyorum… Anlamanız lazım. Referandumdan geri adım atmam için her yönden baskı gördüğüm haftalar boyunca endişem, zamanı geldiğinde beni seçen insanların gözlerinin içine bakabilmekti. Ve Erbil’deki Hariri stadyumunda düzenlediğim son mitingde, tek bir saplantım vardı: Onların karşısına çıkmaktan utanç duymamak… Dün gece Barzan Dağları’nın en uzak köyündeki son sandık da kapandıktan sonra yaptığım ilk şey, kafamı toplamak için babam ve Kürt ulusunun babası olan Mustafa Barzani’nin mezarını ziyaret etmek oldu.”
Peki bundan sonra ne olacak? Barzani bu cendereden nasıl çıkacak?
Barzani basitçe hedefini şöyle dile getiriyor:
“Bu oylama aceleci veya tek taraflı bir bağımsızlık ilanıyla değil, Bağdat’la gerektiği kadar uzun sürecek dürüst bir müzakere süreci başlatmakla ilgiliydi.”
Müzakere! Ya da müzakere için bir zemin. Hedef bu.
Türkiye, İran ve Irak’ın abluka ve yaptırımların amacı ise evvela bu tür bir referandumun sonuçlarını hissettirmek, Kürtleri sandığa gittiğine pişman etmek ve referandumun sonuçları üzerinden bir müzakerenin başlamasını önlemek ve nihayetinde süreci tamamen başarısızlığa uğratmak.
Uçuş yasağı, Irak’ın Kürdistan’daki sınır kapılarını alma yönünde gösterdiği irade, kuzeyde Türkiye’nin Irak ordusunun sembolik katılımıyla yaptığı askeri tatbikat, doğuda İran ile Irak’ın ortak askeri tatbikatı bu amaca matuf. Tarihlerini yerlere göklere sığdıramayan bu iki büyük devlet caydırıcı gücünü böyle sergiliyor!
Bu kıskacın Barzani’yi siyaseten çökertme ve referandum konusunda itirazları olan muhalif cepheyi iktidara taşıma amacı güdüp gütmediği ise net değil. Bu tür bir durum İran’ın işine gelse de Ankara açısından başka sakıncalar barındırıyor.
Bu arada IŞİD’le mücadele sürecine müdahil olabilme niyetiyle Tel Afer ve Musul’a inmek ya da Şengal’de PKK varlığına müdahale etmek için Dicle boyunca askeri güneye salma senaryosunun bu kez Irak’a mal sevkiyatında Kürdistan’ı bypass etmek amacıyla ısıtıldığı görülüyor. Çözümün adı Habur’a alternatif olarak Ovaköy’den bir kapı açmak. Ovaköy, Habur’un hemen batısında Suriye sınırının birkaç kilometre ötesinde.
Peki nasıl olacak? Hem sınır hem de güzergâh Musul’un kuzeyine kadar Kürdistan güçlerinin yani peşmergenin kontrolü altında. Kürdistan’ı bypass etmek, peşmergeyi bertaraf etmek demektir. Coğrafya “Açıl susam açıl” nidasıyla halı gibi ayaklarımıza serilecek bir coğrafya değil. Ya da güneye inen kara delikler var ama biz acizler bu derinliğin farkında değiliz!
Çatışma ya da askeri müdahaleyi gerektiren herhangi bir planın şu aşamada hayata geçirilebilir olmadığını manevraların ve tepkilerin biçimine bakarak da anlamak mümkün. Kürdistan’la yakından ilgilenen aktörlerin de topun o kaleye yuvarlanmasına izin vermeyeceği aşikâr.
Bundan sonra en çok duyulacak kelime ister istemez ‘müzakere’ olacaktır. Amerika bunun sinyalini verdi. Diplomasi konusunda diğer ortaklardan her zaman daha atik davranan Fransa da yine ilk vuruşu yaptı. Eğer Irak Başbakanı Haydar el İbadi ve Mesud Barzani, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Paris davetine icabet ederse tankların kaldırdığı toz kısa sürede dağılabilir. Barzani’nin istediği de bu. Barzani’nin eski Irak Başbakanı İyad el Allavi’nin Kerkük gibi tartışmalı bölgeler için referandumu da öngören 7 maddelik bir plan üzerinden müzakere önerisine “İşbirliğine açığız” yanıtı verdiği belirtilmişti.
Bağımsızlığa yönelik hiçbir pazarlığa girmeyeceklerini söyleyen İbadi de ABD’nin ağırlığını koyması halinde yelkenleri suya indirebilir.
Fehim Taştekin – Gazete Duvar