H.Merkezi: 2 Kasım 2004 tarihinde Dersim Çiçekli’de ölümsüzleşen Halk Savaşçısı Muharrem Yiğitsoy anısına kaleme alınan yazıyı olduğu gibi yayımlıyoruz.
“Muharremce yaşayıp,
Muharremce öleceğiz”
Sen ki kararlı, sen ki cesur, sen ki yılgınlık bilmeyen yoldaşım
Senin o kararlılığın, senin o cesurluğun
ve de senin Partizanlığın bize kucak
dolusu mutluluklar iletiyor yoldaşım.
(Ozan Rençber)
Yıllar önce bu şiiri Akıner Çağlar yoldaş için yine yazmıştım. Çünkü O, her yerde her koşulda kararlı ve cesurdu düşmana karşı. Akıner yoldaşı kaybetmenin acısını hala içimizde hissederken bir yandan da yaz sezonu köyde olduğumuz için büronun ne olduğunu kimin geldiğini kısa süre de olsa bilmiyor ve merak ediyorduk. Günler sonra büroya gittiğimizde upuzun boyu ve sımsıcak gülüşüyle Muharrem yoldaşla karşılaşmıştık. Uzun süre sonra ilk kez Akıner’in ölümünden sonra büroya gitmiştik, gözlerimiz hep Akıner’i aramıştı, sanki bir yere kadar gitmiş ve biraz sonra gelecek diye düşlüyorduk. Çok kısa sürede Muharrem yoldaşlada iyi ilişkiler kurmuştuk. O’na köyden köydeki insanlardan bahsetmiştik. Akıner’in hep gitmek istediği köyü ve insanları çok merak etmişti Muharrem. Bir gün köye gitme zamanı gelmişti. Oradaki yoldaşları tanıyacak köylülerle tanışacak onların devrimcileri sahiplendiğine tanık olacaktı. Köy yolunda otobüsten inince sohbetlerle yola devam ediyorduk. Onun yüzündeki umut ve mutluluk görülmeye değerdi. İnsanların şaşkın bakışları altında yavaş yavaş köye yaklaşmıştık. Köylüler merak ediyordu bu adam kimdir nedir diye. “Gardaş sen kimlerdensin, kimin oğlusun” diye sorarlardı. O da “Arguvanlıyım, Akçadağlıyım” diye geçiştirirdi. Köye tam girmiştik ki, köyünen meraklı adamı “beri bah hele gardaş, ben seni çıkaramadım sen kimlerdensin?” dedi. Muharrem’se “ben buralı değilim başka yerliyim, mühendisim” dedi. Köylü mırıldanarak “La babam mohendiz adamın burada dağın başında ne işi var ne gezin deli misin nesin” dedi. Eve geldiğimizde yemeğimizi yiyip dinlenmiştik.
Eve köydeki okurlarımız geliyor onun dışında komşular, akrabalar misafiri görmeye geliyordu. Onun mühendis olduğunu duyanlar daha dikkatli konuşuyor, işleri hakkında sorular soruyorlardı. 80 öncesi ve sonrası bu köye devrimciler doğru dürüst gelmemişti. İlk kez Muharrem gelmişti, ilk kez bu kadar yakından tanıyacaklardı devrimcileri ve öyle de olmuştu. O geceyi küçük sohbetlerle, tanışmalarla geçirmiştik. Ertesi gün yoldaşlarla tanışmış gazete dağıtılmıştı, gazetenize sempati duyan köylülerle sohbet edilmişti. Muharrem bu durumdan hoşnuttu. Kendisinin devrimci olduğunu bilen köylülerin kendisine olan ilgisi ve sıcaklığı davranışları yoldaşı umutlandırmıştı. Diğer köylülerse onu tanımasalar da her zaman misafire karşı çok sıcak ve ilgiliydiler. Köy meydanında sohbetler edilir sıcak ilişkiler kurulurdu. Akşam olunca köylülerin “haydi Muharrem gardaş bugün de bizde kal, bizde yemek ye” demesi hem bizi hem de Muharrem’i çok sevindirirdi. Akşam yoldaşlarla vedalaşmış sabah büroya gitmesi gerekiyordu. Sabah erkenden Muharrem’i yollamıştım. Günler sonra köyün girişinden omzunda sırt çantası upuzun boyuyla biri geliyordu. Köyün meydanında büyük bir kalabalık herkes bu gelen kişi hakkında yorum yapıyordu, yaz sezonu şehirden köylüler gelirdi o yüzden buradakiler “aha bir turist daha geliy” deyip gelen kişiyi tanımaya çalışıyordu. Mesafe yaklaşınca bu kişinin Muharrem olduğunu anlamıştık, tanımayanlar bu kim diye sorular soruyordu, geleceğinden kimsenin haberi yoktu, biz de şaşırmıştık. Yoldaş, köy meydanına geldiğinde sanki kırk yıllık bu köyün insanıymış gibi daha önce tanıştığı köylüleri selamladı. Tanımadıklarıyla selamlaştı, sonra bizimle kucaklaştı… Oradan ayrılıp eve gittiğimizde Muharrem yoldaşın sırt çantasından çıkan dergi ve kitaplara sarılmıştı herkes. Dergi ve kitaplara kısa kısa göz atılıyor arada bir küçük sohbetler ediliyordu. Ama Muharrem yoldaşın isteği daha programlı ve kapsamlı sohbetler etmek, arkadaşları daha iyi tanımak ve kimlerin ne yapacağını bilmekti. Bunun için de fazla zaman geçirmeden yeni konular ortaya atmış, soru-cevap şeklinde geriye ve ileriye dönük sohbetlere dalmıştık.
Onun partiyi ve halk ordusunu anlatırken gözleri parlıyor, büyük bir mutluluk duyuyor ve daha o günlerde hayalini kurduğu gerilla olma özlemini bizlere yansıtıyordu. Gazetemize daha da sahip çıkılmasını istiyor, diğer köylü gençliğiyle ilişkiye geçilmesi konularına değiniyor, onlarla daha yakından ilgilenmemizi onları kazanmamız gerektiğini örnekler vererek bizlere anlatıyordu. Ertesi gün kahvaltımızı yapmış Muharrem’le köyü geziyorduk. Yoldaş gördüğü herkesle kadın-erkek, genç-yaşlı demeden selamlaşıyor, hal-hatır soruyor, bazen sohbete dalıyordu. Konuştuğu insana insanlarının ezilmişliğinden, sömürüldüğünden bahseder, onlara devrimi ve devrimcileri anlatırdı. Tabi yakın gördüğü insanlara Proletarya Partisi’nden bahseder, bundan da büyük bir mutluluk duyardı. Ve artık anlamıştık; bu köy artık onun da köyüydü. Daha sonraki gelişleri daha rahat ve daha güzel geçecekti. Köyün girişinden upuzun boyuyla omzunda sırt çantasıyla biri geliyorsa bilin ki, o Muharrem yoldaştı. Çocukların “Muharrem abim geliyor” demesi; kadınların, yaşlıların “aha uzun oğlan geliy” deyip onu kucaklamaları, selamlamaları bizleri ve yoldaşı çok sevindirir ve çok umutlandırırdı. Artık çocukların Muharrem abisi, kadınların-genç kızların-gelinlerin kardeşi, yaşlıların oğlu-torunuydu O. Köylüler ayrıca devrimcilerin kim olduğunu Muharrem’in kişiliğiyle ve yaşamıyla daha da tanımış ve devrimcilere olan güvenleri artmış devrimcilerin kendilerine dost olduğunu bizzat Muharrem’in yaşam pratiğinde görmüş ve inanmışlardı. Köydeki insanların kim olduğunu, ne yaptığını kısacası kişiler hakkında en kısa ayrıntıya kadar herkesi tanırdı. Onun için öğrenmek, bilmek ve araştırmak çok önemliydi. Bu yüzden her şeye çok dikkat eder, dostunu düşmanını iyi tahlil ederdi. Köydeki düğünlere, cenazelere gelir, insanların iyi kötü günlerinde onlarla olur, onların sevinçlerine ve acılarına ortak olurdu. Bu yüzden köylülerden olumlu tepkiler alır, onların arasına daha rahat girer ve daha sıcak sohbetler kurmayı başarırdı… O köylülerin yaşamında öyle yer etmiştiki onların çocukları gibiydi. İstediği evde kalabiliyordu. Onunla ilgili köylülerden birinin “Muharrem çok temiz ve iyi bir insandı. O’nun gibi bir devrimci buralara ne geldi ne de gelir. İyi ki onu tanımışım, hayatımızda ayrı bir yeri vardı, yerini ve O’nu hiç unutmayacağız. Onun şehit olduğunu duyduğumuzda çocuklar da ben de çok üzüldük. Keşke biraz daha yaşasaydı, keşke ben hiç duymasaydım” sözleri O’nun ne kadar sevildiğinin bir örneğidir.
Her şeyden ayrı bir mutluluk ve heyecan duyardı. Çok mutlu bir insandı, ne koşulda olursa olsun kararsızlık ve karamsarlık yoktu O’nun yaşamında. Uzun zaman sonra gitmesi gerektiğini söylemiş, bir çoğumuzla vedalaşmıştı. Biz onu geri gelir diye bekliyorduk, ama nafile o artık kavganın kızıllığında ve yıllardır hayalini kurduğu dağları çoktan mesken tutmuştu. Şehit düştüğünde çok üzülmüştü herkes ama, onun adına da sevinmiştik. Çünkü o bunu çok istiyordu. Yıllarca hayalini kurmuştu. Her insanın yaşamında bir ideali vardır onunki gerilla olmaktı hiç kuşkusuz. Ve bu isteğini yerine getirmiş, şehit düşmüştü. Ne kadar üzülsek de onun uğruna ölümü bile göze aldığı gerilla olma özlemi, partiye olan sonsuz bağlılığı ve bu uğurda şehit düşmesi bizlerin yaşamında ışık tutuyor umudumuza, inancımıza, değerlerimize ve partimize sıkı sıkıya sahip çıkmamızı ve sıkı sıkıya kavgaya sarılmamızı, onların bıraktığı yerden onları bilincimizden, yüreğimizden bir saniye bile çıkartmadan onların yaşamın her yerinde anarak yolumuza devam etmeliyiz.
Ne mutlu ki bize, onu tanımışız. Ne mutlu ki hepimize Muharrem gibi bir yoldaşa
sahibiz ve ne mutlu ki bizlere her zaman Muharremce yaşayıp Muharremce öleceğiz.
(Bir yoldaşı)