“Yarattığın bunca güzelliği bunca bin yıldır kan pahasına yine yaratacaksın yine ve çok çok ve korkunç yaratacaksın güzel olan belki de bu Hey canım” (H. Hüseyin) 19 Aralık Katliamı’nın ardından F tipi hapishaneler açıldı. Amaç sadece toplumun öncü kesimlerini teslim almak değil, halk üzerinde büyük bir korku yaratarak, halkın her an patlamaya hazır öfkesini boğmak ve sessizlik ortamını hakim kılmaktı. Yıllardır birçok ülke gibi, ülkemizde de, zindanlara yönelik süren bu saldırıların anlamını bilen devrimci ve komünist tutsaklar; 19 Aralık Katliamı’na görkemli bir direniş gerçekleştirerek F tipine geçişin somutlanmasına da bedenlerini ölüme yatırarak yanıt verdiler. Yıllarca devam eden Ölüm Orucu direnişi, her safhasında, devletin birçok saldırısıyla kırılmaya çalışıldı. Direniş devam ediyor, saldırılar da… Yıllar önce 19 Aralık’ta F tiplerine karşı bombalara, mermilere bedenlerini siper eden devrimci tutsaklar bugün de tek tip saldırısı başta olmak üzere, teslim almaya, boyun eğdirmeye yönelik her saldırıyı direnişle karşılamaya devam ediyor…
Nergis yoldaş, Proletarya Partisi’nin ilk Ölüm Orucu şehididir. Nergis yoldaş 10 yılı aşkın süren mücadele yaşamında, birçok alanda görev aldı. Bu süre içerisinde gerek Proletarya Partisi içindeki birçok değişimin, Parti’nin önüne çıkan zorlu dönemeçlerin, gerekse düşmanın yoğun saldırılarının tanıklığını yaptı. Düşman karşısında her defasında dimdik bir duruş ve muazzam bir direniş sergiledi. Bunu her partilinin, Partiye, yoldaşlarına, halka bağlılığının doğal bir pratiği olarak görürdü.
19 Aralık Katliamı süresince, 4 gün süren Ümraniye direnişinde yerini aldı Nergis yoldaş. Açlık grevinin 10. günüydü. Gaz bombaları, kurşunlar içerisinde çok ağır yaralananların başucundaydı sürekli. Nöbet tuttuğu koğuşun yakılmasının ardından, yaralananların nöbetini tutmaya ve tedavilerine yardım etmeye başladı. Gelişebilecek ani bir duruma karşı tetikteydi. Öncelikli olan yaralıların ölüme terk edilmemeleri olağanüstü bir durumda yalnız bırakılmamalarıydı. Uyumuyor ve her an tetikte bekliyordu. Nefes alınabilecek, bombalanmamış tek bir koğuş dahi kalmadığında tutsaklar topluca dışarıya çıktılar. Nergis yoldaş nefes almakta dahi zorlanırken, yaralıları sırtlayarak çıkaranlar ve namlular doğrultulduğunda üzerlerine kapanarak onları koruyanlardandı. Götürüldüğü Kartal Özel Tip Hapishanesi’nde Ölüm Orucu direnişine başladı.
Direniş yöntemi ne olursa olsun, bir direnişçinin, saldırıların ve direnişin hedefleri noktasında net olması gerekir. Direnişin yeri, yöntemi, farklı farklı da olsa bu böyledir. Nergis yoldaş da sürecin biz ve düşman cephesindeki hedefleri noktasında çok netti.. “Halkın desteği sağlanmadan, yani dışarıda da zindanlardaki direnişi destekleyen bir yürüyüşü yakalanmadan kazanımlarımız istediğimiz düzeyde olmaz. Böyle olmasaydı 19 Aralık öncesi Ölüm Orucu direnişini başlatırdık. Ancak katliam sonrası bedenlerimiz dışında bir silahımız kalmadı. Gazetelerimize, mektuplarımıza, avukat görüşümüze dahi sınırlamalar getirildi. Ölümlerimizle sesimizi duyuracağız. Zorla müdahale işkencesi başlatıldı. Birçoğumuza müdahale edilecek ve sakat bırakılacağız. Devlet toplu ölümlere izin vermeyerek, öncelikle tutsak yakınlarının öfkesini bilemeye çalışacak. Haklı olan bizleri, haksız duruma düşürmeye, bu tarihi direnişi halkın zihnine böyle kazımaya çalışacak. Direnişin her adımına uygun politikalar üreteceğiz. Devrimci-komünist tutsakların, düşünsel faaliyetlerinin dahi zincirlenmesini kabullenmeleri mümkün değil. F tipi hapishanelerin bu şekilde bütün ülkede devreye sokulan bu hapishanelerin kapanması mümkün olmayacak. Ama statümüzün tanındığı, devletin kendi yasalarını dahi çiğnemeyeceğinin garantileneceği bir dizi hakkı almak zorundayız” biçiminde ifade ediyordu düşüncelerini.
Nergis yoldaş 96 Ölüm Orucu direnişinde de Bayrampaşa Hapishanesi’ndeydi. Tecrit koşullarında olanakların sınırlarını zorlayarak, sadece mektuplarla da olsa bunu yerine getirmeye çalıştı. Kendini de bir “hücumda biz” olarak yeniden yeniden gözleyip, her adımında çok belirgin değişiklikler içeren nitelikler sergiliyordu. Öğrendiklerini uygulayıp geliştireceği bir mevzide olduğunu bilince çıkarmıştı. “Ben”in değil “biz”in en doruğunda ve bunun coşkunluğundaydı. Ölüme değil, yaşama, son anına dek, direnç yüklü bir yaşama koşuyordu. Ölüme yaklaştıkça, direnişten öğrendiklerini süzmeye, parti anlayışındaki eksikliklerini gözlemleyerek gidermeye, sınıf mücadelesinde bakışta yeni yeni ufuklar yakalamaya devam ediyordu. Onun için sınıf mücadelesinin kızışan her mevzisi, ideolojik mücadelenin en doruğunu yaşatır, yoldaşlar arasındaki güveni perçinler, zaafların, eksikliklerin, doğruların, yanlışların berrak bir şekilde görülebilmesi için büyük fırsatlar yaratırdı. Dökülenler dökülür, şehitler geleceğe kurulan köprüye bir tuğla daha eklerdi. Ancak “biz”leşerek yürümeye devam edenler sıcak çatışmaların muazzam öğretileriyle yengilerle yenilgilerle yollarına daha güçlü ve daha donanımlı bir şekilde devam ederlerdi.
Hapishaneler cephesindeki bu direniş tarihin sayfalarından silinmeye çalışılırken, faşist TC devleti devrimci tutsaklara yönelik saldırılarının boyutunu her geçen gün arttırıyor olsa da bu saldırılara karşı direniş kaçınılmaz bir şekilde karşımıza çıkıyor. Tarihin her döneminde olduğu gibi, bu dönemde de şehitlerimizin, yani yapıtaşlarımızın hiçleştirilerek tarihin derinliklerine gömülmelerine izin vermemeliyiz. Onların bilincini ve iradesini, feda ruhunu kuşanarak ilerlemeli, devrettikleri bayrağı her dönemde daha ileri mevzilere dikmeliyiz.