Eylem hazırlığı içerisindeyken yaşanan kaza sonucu Dilek Polat’ı 7 Nisan 2006 tarihinde sonsuzluğa uğurlamıştık. Ne kadar inanmak istemesek de Dilek Polat’ı parti bayrağını daha yükseğe çekmek isterken şehit vermiştik. Tüm şehit düşmeler erkendir. Ama ne kadar istemezsek de mücadelenin seyri içinde şehit düşmeler de kaçınılmazdır. Bin yıllardır sınıf mücadelesinin kaçınılmaz seyri hep böyle olmuştur.
İnsanlık tarihi sınıf mücadelesi tarihiyse, bu tarih içinde binlerce yıl içinde yürütülen mücadelede milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Ve insanlığın ilerlemesi, bazen çok küçük bir gerçeğin öğrenilmesi, küçük bir hakkın kazanılması binlerce insanın ölmesi sonrasında kazanılmış veya bilince çıkarılmıştır. Burada önemli olan insanlığın yaşananları sorgulaması ve gerekli dersi çıkarmasıdır. Ve sürecin kahramanlarından öğrenmesini bilmektir.
“Kitlelere gidin, orada örgütlenmeler oluşturun” diyor Dilek yoldaş. Savaş pratiğimizin belirli bir dönemini inceleyen yoldaş, bu süreçte askeri pratiğe paralel kitle faaliyeti yürütülmediğini ve aslında kitlenin savaşın içinde örgütlemesine kafa yorulmadığını, bunu kırmak için kitleyi Halk Savaşı için Halk Savaşı’nın içinde örgütlemek gerektiğini söylüyor Dilek yoldaş. Kadın yoldaşların tüm olumsuzluklara, toplumun üzerlerine bıraktığı edilgenliğe karşın bunu kırmanın tek yolu olarak daha fazla çaba harcamaları gerektiğini söylüyor Dilek yoldaş. Dilek yoldaş bunları nereden çıkarıyor? Elbette ki kendi yaşamından. Binlerce insan yoksulluk içinde yaşamakta, ulusal-cinsel baskıya maruz kalmaktadır ama bunları sorgulayıp bunların ortadan kaldırılması için bilinçli bir çabaya girmemektedir. Dilek yoldaş bunu yaparak mücadelemizin içine katılmıştır. Ama çelişkinin bitmediği ancak başka bir aşamada devam ettiği bilinciyle hareket ettiği için örgütlü mücadele içinde kavganın gerektirdiği militan tipine ulaşmak için elinden geleni yapmıştır. Partili militan tipine ulaşmak için; önce kendisini hesapsızca partiye sunmuştur. Gemileri yakmanın bir adımı olarak bunu yapmıştır. Yıllardır kendisini meşgul eden sorunlarını partiye sunmuştur. Bir ayağının çemberin içinde diğerinin dışarıda olduğu durumda partili yaşamın sürünmekten başka bir şey olmadığının bilincinde olarak kendisini çemberin içine tam anlamı ile sokmanın bir adımı olarak da açıklığı, partiye açıklığı, yalnız hatalarda zaaflarda açıklığı değil duyguda ve düşünüşte açıklığı benimseyerek çemberin içine girmiştir. “Benim başka yaşamım yok. Ben partiyle yeniden doğmak istiyorum” demiştir. Bunu yaparken aldığı gücü gelmiş olduğu sınıfsal ve ulusal kökeni ve ezilen cinsten olmasında bulmuştur. Yine ezilen ulustan olmaları kaynaklı çektiklerinden, tek kelime Türkçe bilmemesine karşın okulda o çocuk haliyle çektiklerinden güç almıştır. Yine ikinci sınıf cins görülmesinin sonucu toplumun yaptıklarını bizzat yaşadıklarından dersler çıkararak güce dönüştürmüştür. Evet bugün mücadelenin militan duruşunu kuşanmamız gerekiyorsa Dilek’ten öğrenerek ilerleyelim. Dilek’ten boşalan yeri Dilek’ten öğrenerek dolduralım.