H.Merkezi: İngiliz sömürgecileri tarafından 1893’te kurulmuş olan Afganistan, 1.Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Afgan halkının İngiliz sömürgeciliğine karşı yürüttüğü savaş sonrası “bağımsızlığını” ilan etti.
Afganistan her dönem bulunduğu jeo-stratejik ve politik konumundan kaynaklı bölgede hegemonya mücadelesi içinde olan imparatorluklar ya da emperyalist güçler arasında mücadele alanlarından biri oldu. Bu durum yarı-sömürge haline getirilmiş emperyalistler arası mücadelede stratejik olarak önemli ya da kilit ülke konumunda olan başka ülkeler gibi Afganistan’ı da hedef haline getirmiştir. Feodal mülkiyet ilişkileri ve kabile düzenine sahip olması, yaratılan yapay düşmanlıklar, oluşturulan gerici iktidarları koruyup besleyen etkenlerden olmuştur. Peştunlar, Tacikler, Hazarlar, Özbekler gibi farklı etnik ya da kültürel yapıları bir arada bulundurması bu çatışmalara zemin sunan başka etkenler olmuştur.
1947’de Hindistan’ın bölünerek Pakistan’ın kurulması ve Pakistan nüfusunda, Afganistan nüfusunda da ağırlıklı olarak yer alan Peştunların bulunması ve 1953-1963 yılları arasında Pakistan iktidarında yer alan Davud Han’ın “Bağımsız Peştunistan” hedefiyle başlattığı bütün Peştunların birleşmesini hedefleyen politikası, Afganistan için bahsettiğimiz sorunlardan birisiydi. Ancak Afganistan ve Pakistan’ın ortak noktaları ya da çelişkileri bununla sınırlı değildir. İngiliz sömürgeciliğinden, darbelerle ilerleyen bir tarihe emperyalist devletlerin hegemonya mücadelesi arasına sıkıştırılmış; etnik, dini vb. farklılılar üzerinden düşmanlaştırılan halk gerçekliği vs… Yoksulluk , açlık ve dinsel gericilikle her gün katlanarak artan fatura Afganistan ve Pakistan’ı ortaklaştıran başka özelliklerdir.
1970’li yıllarla birlikte gelişmeye başlayan İslami dalga Afganistan ve Pakistan’ı da es geçmedi.Bu süreçte Pakistan’da şeriat, Ali Butto iktidarı sürecinde dinsel ve İslamcı motif ve söylemlerle yürütülen popülist, reformist politikalar ülkedeki İslamcı muhalefetin güçlenmesi ve nihayetinde ABD destekli Ziya-Ül Hak tarafından yapılan darbeyle sona erdirilen Butto iktidarı sonrası yönetime gelen Ziya-Ül Hak döneminde ülkeye hakim oldu. Afganistan’daki iç savaşa sürekli müdahale eden Ziya-Ül Hak iktidarı ABD’nin “Yeşil Kuşak” projesine uygun olarak mücahitleri ve Taliban’ı da eğitip destekledi.
2001 yılında ikiz kulelerin vurulması ABD’nin Afganistan’ı işgaline gerekçe olarak sunulmuştu. Hedef ikiz kulelere dönük saldırılardan sorumlu tuttuğu Usame Bin Laden’in ve yarattığı radikal İslami tehdidin ortadan kaldırılmasıydı. Oysa Usame Bin Laden ve radikal İslami tehdidin, ABD ile bağını bilen herkes sunulan gerekçenin bir aldatmacadan ibaret olduğunu biliyordu. İşgal sonrası geçen on yıllık süreçte kendi yarattıkları canavarı durdurma planının büyük bir hezimete de dönüştüğünün itirafını ve ABD’nin Afganistan’dan askerlerini çekeceğini duyurmakta Obama yönetimine düşmüştü. Bu itirafın ardından askerlerinin önemli bir bölümünü çeken ABD bugün başkanlık koltuğunu işgal eden Trump tarafından Afganistan’a ‘’yeniden’’ döneceklerini (bu defa hedefte Afganistan’ın bir trilyon dolarlık yer altı zenginliklerini de ‘’kazanca’’ eklemek isteniyor) üstelik bu defa Pakistan’ın da Afganistan’la birlikte hedef olduğunu açıkladı.Bataklığın birinden çıkamadan ikincisine girmeye yeltenmenin bir ülke için çaresizlik değilse askeri ve siyasi olarak elle tutulur bir yanının olmaması bir yana ‘’teröristler için güvenli liman’’ olmakla suçladığı Pakistan ABD’nin bu örgütleri besleyip büyütme projesinde ve nihayetinde iktidarın Afganistan’da 1996 yılında Taliban’a teslim edilmesinde sadece basit bir iş birlikçi hizmet gören pozisyonundaydı. (Pakistan’ın hedefe konulmasının ardında yatan neden esasta ABD-AB bloğunun Çin-Rus bloğuyla iyice ısınan hegemonya mücadelesinde Pakistan’ın özellikle son yıllarda Çin’le geliştirdiği yakınlaşmadan duyduğu rahatsızlığın olduğu biliniyor. Bir nevi ABD’nin Afganistan’dan ‘’çekilmesinin’’ ardından oluşan boşluğu Çin-Rus bloğunun doldurma girişimi) Pakistan’ın bu noktada sunduğu hizmet azımsanamayacak boyutta önemliydi. Pakistan’da sadece ABD’nin Afganistan’ı işgal sürecinde resmi rakamlara göre 20 bin insan hayatını kaybetti. Ama görünen o ki Emperyalizmin işbirlikçiliği Pakistan’ın önüne yeni yeni faturalar getirecek. Bugün yaşananlar ne Afganistan ve Pakistan açısından nede bizler açısından şaşırtıcı bir durum değil. Emperyalizmin esas aldığı her zaman çıkarlarıdır. Ve bu noktada sonuç almada her yolu mubah gören ‘’benden sonrası tufan’’ diyen yaklaşımı benimser. Emperyalist kapitalist sistemi ortadan kaldırmadan da ne işgal ne savaştan arındırılmış bir gelecekten bahsetmek mümkün değildir.
* Bu yazıda;’’ABD Emperyalizmine Karşı Öfkenin Kısa Tarihi’’, Volkan Yaraşır. Siyah-Beyaz Yay. Adlı kitaptan yararlanılmıştır.