“Analiz içinde sentez”in varlığı ilkesi “yadsımanın yadsınması” olarak tanımlanan Hegelci diyalektiğin eleştirisi, belki de sentezlenmesidir. Mao her şeyin yadsıma-olumlama-yadsıma biçiminde ilerlediğini söylerken “tez, anti -tez, sentez” olarak tanımlanan diyalektiğin gerçekte olmadığını, bunun “akli” bir yorum/tanım olduğunu da belirtmiş olur. Elbette bu “akli” yani “sadece düşüncede olan” yöntemle süreçler, “şey” çözümlenebilir, anlaşılabilir ve hatta değiştirilebilir de. Ne var ki gerçek şeylerin oluşumu ve gelişimi böyle olmaz. Gerçekte tez, sonra anti-tezi ve bunların çatışmasından sentez doğmaz. Tez olduğu anda anti-tez olur, tin onun varlık koşuludur, anti-tez de senteze aittir, ondan bağımsız olamaz.
Örneğin burjuva diktatörlüğüne karşı proleterya diktatörlüğü iki sınıf arasındaki savaşımın kendisinde mevcuttur; dolayısıyla sosyalizm kapitalizmin devamıdır, yani kapitalizm feodalizmin yadsınması ve aynı zamanda sosyalizmin okumlamasıdır. “Analiz içinde sentez vardır” ilkesi bize kapitalizmi; “süreci” içinde kavrama olanağı vermiş olur… Bunu yadsımanın yadsınması olarak tanımlamaya kalktığımızda kapitalizmin feodalizmi yadsıdığını, sosyalizmin de kapitalizmi yadsıyacağını söylemiş oluruz. Bu durumda kapitalizm yadsıyan ve yadsınan olarak tanımlanmış olacaktır. Bu, düşünce düzeyinde doğrudur. Ancak bize kapitalizmi bir çelişki olarak ele alma olanağı vermekten de uzaktır; çünkü yadsıyan ve olumlayan olarak ele alamıyoruz onu, yadsıyan ve yadsınan olarak tarif ediyoruz. Bu durumda sentez “dışsal” bir sürece ait görünüyor. “Akli” olan için bu bir sorun değildir. Sonuçta çözümlediğimiz bir şeyi böyle tarif etmek bizi onu kavramaktan geri tutmaz. Ancak bu, bizim şeydeki “karşıtların birliği ve mücadelesini” gerçeklik içinde tanımlama, çözümleme ve sentezleme etkinliğine ulaştıracak doğru felsefi tutum budur.
Bazıları “yadsımanın yadsınması”nın bu kavrayışı/etkinliği içerdiğini iddia eder. Düşünsel olarak Hegel’in, Marx’ın böyle olduğu söylenebilir. Hegel gerçek dünyaya dair yazdığında, ondaki sentezin analize içerili olduğu görülür. İkisi de hemen tüm analizleriyle senteze yer vererek ilerlerler. Yadsımanın yadsınması onların elinde sadece araçtır, onu kullanırken gerekli biçimi vererek bu aracı kullanmışlardır. Mao ise bu aracın”kullanım biçimine” uygun tanımını yapmıştır. “Yadsımanın yadsınmasu ise gerçekte yoktur” derken ne yaptığını tam olarak ifade eder. “Yadsıyan yadsınır” evet, bunda bir yanlışlık yoktur. Ama bunu bir ilke veya diyalektik yasa olarak kavramak niyetindeysek her yadsımanın onu yadsıyanı olumladığı gerçeğini belirtmeliyiz ki böylece analizde sentezin olduğunu ortaya koymuş olabilelim.
“Karşıtların birliği ve mücadelesi” ve “karşıtların uygun koşullarda birbirine dönüşmesi” analiz-sentezin ve analiz içinde sentezin farklı biçimdeki ifadesidir. “Birlik” sonuç olarak bir çelişkidir, yani zıtların birliğidir. Genel olarak “birlik” tüm felsefe tartışmalarının temel konusudur. Her şey “bir” ile başlar. “Bir”in önceli ve sonrası…
İdealist felsefe “BİR”in mutlaklığını vurgular ve insanlığı da “BİR’den gelen, BİR’e giden” olarak tartışır. “BİR” ideal olandır… Hegel öncekilerden farklı olarak insan bilgisini, teorik bilgiyi BİR’in içinde, kendinde şey ile kendi karşıtı şeyin hareketinden incelemeye yöneldi. Metafiziği bu temelde yadsıdı. Onun için öz/ide olguda vardır, varlığı olgudur. Bu nedenle Marx onda Tanrı olan her şeyi korumaktan bahseder. Çünkü bu atıldığında geriye doğa kalır. BİR’in mutlaklığı da Tanrı ile kaybolur…
Karşıtların birbirine dönüşümü belli şartlara bağlıdır. Buda “nesnel” tavırdır, öznelci tutumdan ayrılmalıdır. Nesnel olarak dönüşümün şartları öznel olarak kavranabilirdir. Kendiliğindencilik veya ekonomizm nesnelciliği; bu anlamda dönüşümün şartlarını öznenin kavrayışından ve iradesinden ayırmakla malûldür.
Sentezi “birlik” olarak kavramalıyız. Bunu analitik bilgi ile gerçekleştirebiliriz. Burada “birlik” zıtların uzlaşması, belli bir sonuca beraber uzlaşmaları değildir. Bunu iddia etmek ikisinin de birleşmesini savunmak olur. Öznelcilik gibi kendiliğindencilik de bundan muzdariptir… Bunu her şey de uygulayabiliriz, iki çizgi mücadelesinde de başka şeylerde de. Hiçbirinde “uzlaşma” yoktur, şartların uygunluğu ile beraber yani olanın “birleşmesi yani analiz içindeki sentezin gerçekleşmesi” söz konudur.
Mao “analizin içinde sentez vardır, birbirinden ayrılamaz” görüşünü yetersiz bularak “analiz ve sentez hem bölünebilir, hem bölünmez” diyerek bunu “birin ikiye bölünmesi”ne benzetmiştir. Yengeç yemeyi de analiz senteze örnek vermiştir. Yengecin etini yiyeceğimizi ama ama kabuğunu yemeyeceğimizi analiz sonucu anlarız, sentezde ise miden etin gıdalı kısımlarını özümlerken faydasız kısımlarını dışarı atacaktır. Mao, Guomintang’la mücadeleyi de analiz -senteze örnek olarak tanımlamıştır.
Analiz bir kere doğru yapıldı mı sentez için yeterli olacağını, sentezin gerçekleşeceğini düşünmek, varsaymak eksik olacaktır. Nasıl ki zorunluluğun bilincine varmak özgürlük için yeterli değilse, aynı zamanda zorunluluğu dönüştürmek de gerekirse doğru analiz sentezi kendiliğinden sağlamaz. Zıtların uygun koşullardan birbirine dönüşmesi gibi doğru analizin sentezlemesi için uygun koşullar gereklidir. Yoksa sentez analize indirgenir, sentez için analiz yeterli görülür. Oysa bunlar bir sürecin hem aynı hem de karşıt şeyleridir. Analiz zorunluluğun bilincine varmak ya da dünyayı yorumlamaktır, sentez ise dönüştürmeye tekabül eder, kendisini analizle sınırlamaz. Bunlar bir sürecin birbirini tamamlayan parçalarıdır, hem birbirine bağlı hem de birbirinden bağımsızdır. Bir şeyin hem kendisi hem karşıtıdır….
Karşıtlar birbirini koşullar, bir arada bulunurlar.Karşıtların özdelşliği ya da birliği burada anlam bulur. Analiz bir anlamda “karşıtların birliği ve mücadelesi”dir. Birlik göreceli, mücadele mutlaktır. Karşıtlar birbirinin varlık koşuludur. Analiz süreci karşıtların mücadelesinin özgülde sonuçlanması ama sürecin yeni bir aşamada ve nitelikte çelişkiye dönüşerek devam etmesidir. Çünkü karşıtların birliği ve mücadelesi sonsuzdur.