Bu sene 22.’si düzenlenen Evvel Temmuz Festivali’nde Partizan standına komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın silüeti bulunan Partizan flamaları gerekçesiyle polis saldırısı gerçekleşmişti.
Antakya Partizan, devletin İbrahim Kaypakkaya korkusuna ve bu saldırılarda kimi kurumlarda açığa çıkan anlayışlara dair bir açıklama yayımladı. Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Başta Arap Alevilere olmak üzere toplumun birçok kesimine hitap eden Evvel Temmuz Festivali, tarihi boyunca birçok saldırıya maruz kaldı. Yasaklanmaların, fiziki saldırıların, içini boşaltma çabalarının ardı arkası kesilmedi. 22 yıldır emekle, umutla ve coşkuyla örgütlenen Evvel Temmuz Festivali zamanla salt kültürel bir etkinlik olmaktan öteye gitmiştir. Evvel Temmuz bir direniş yeri, düşmana karşı bir tavır, ideolojik savaş alanına dönüşmüştür. Bu savaşın aslında kitlenin savaşı olduğunu anlatmak biz devrimcilerin işidir. Bu iş ise bedel vermeden olmayacaktır. Düşmanın gerçek yüzünü yönelttikleri her saldırıda, tavırda ve hâkimiyetinin zayıfladığını hissettiği zamanlarda görmekteyiz. Biz de halkımıza düşmanın bu yüzünü onların hâkimiyet alanını zayıflatarak, saldırılarına karşılık vererek, direnerek gösteriyoruz.
“Bundan 49 yıl önce işkencede katlettiği önder yoldaşımıza son bulması mümkün olmayan düşmanlığını saklayamayan devlet, onun sarsılmaz ideolojisi karşısındaki zayıflığını aynı ideolojiyi sahiplenenler karşısında da göstermektedir. Flamalardaki silüetine, fotoğraflarına, adına bile tahammül edemeyen devlet onun özellikle kitleler tarafından tanınmasını istememektedir.
“Antakya/Samandağ’da da İbrahim’de somutlaşan sınıf bakış açısının, sınıf tavrının, proleter ideolojinin yerleşmesinin önüne geçmek için düşman elinden gelen her saldırıyı yapabilmektedir. Günübirlik taciz, takip, saldırı, baskı, gözaltı, soruşturma, kovuşturma ve ajanlaştırma politikaları… Devletin bunu yapmasının sebebini biliyoruz. İbrahim Kaypakkaya ve onun ideolojisi bir yere girdiğinde oradan bir daha çıkarılamaz, engellenemez. Bundan dolayı devlet, İbrahim’in devrim güzergâhının bu topraklarda yerleşmesini istememektedir. Onlara bir kere daha diyoruz ki hiçbir güç İbrahim’i ve sarsılmaz ideolojisini bu topraklardan sökemeyecek. Bunun için çok geç kaldınız!
“Peki 2022 Evvel Temmuz nasıl geçti? Evvel Temmuz Festivali bir şekilde emek mücadelesi veren devrimcilerin de dahil olduğu bir festivale dönüşmüştür. Kitlelere sınıf bilinci taşıyanların festivale dahil olması ile birlikte doğal olarak devletin saldırılarının da hedefine oturmuştur. Bu saldırıların en kapsamlısı 2019’da gerçekleşmiştir. Stant görevlilerinin ve yerel halkın sürekli bir şekilde kamera kayıtlarına alınmaları, stantların kuşatılıp görevlilerin ve standa gelenlerin sürekli taciz edilmesi, polislerin bellerindeki silahlarla stantlara gelip tehdit savurmaları, gözaltılar, gözaltında işkencelerle devrimci güçler yıldırılmaya çalışılmıştır. Düşmanın festivalin direniş ruhuna ve onu sahiplenenlere yönelik yürüttüğü politikalar her sene katlanarak ve yanına çürümüşleri de alarak devam etmiştir.
“Saldırılar, sadece devrime düşmanlığını açıktan yürüten ve bu yolda her türlü pis oyunu göstererek yapan asıl düşmandan mı geliyor? Peki düşmanın kurmak istediği düzene çanak tutanlar, direnişi sinme ve sindirme politikalarıyla zayıflatmak isteyenler, İbrahim’i sahiplendiğini söyleyip dümeni tamamen sağa kıranlar… Olaylara dair değerlendirmelere geçelim.
“Festivalin ilk günü hiçbir toplantı yapılmaksızın stantlar, onların rastgele kurulduğunu fark edenlere dağıtılmıştı. Festival Tertip Komitesi’nden SYKP’li şahsa sebebini sorduğumuzda on yıldır söylenen, fakat kurumlarla yapılan istişarelerle ortaya çıkan yalan üstüne yalan cevaplarla karşılaştık. Partizan’a stant vermemek için her türlü ali cengiz oyununu oynadılar. Bunlara ne yazık ki aşinayız. Amaç alandan Partizan’ı soyutlamak, alanın direniş alanına dönüşmesini engellemekti. Ama bu oyuna rağmen standımızı açtık ve flamamızı çektik. 12 Temmuz’da standımızı açtıktan sonra onlarca sivil polis de stantların karşısına yerleşti. Standımıza da ayrıca arka arkaya gözlemler, komiserlerin tacizleri başlarken bir yandan da durmak bilmeyen telefon trafiği başladı. En nihayetinde aracı olarak Tertip Komitesi’ni (SYKP özelinde) devreye soktular. Festivale gölge düşmemesi için flamamızı kaldırmamızın daha iyi olacağını belirttiler. Hatta diğer kurumlar da bu saldırıya sessiz kalmayacağı için hassasiyetle yaklaşmamız gerektiğini ilettiler. Biz de İbrahim Kaypakkaya konusunda düşmana taviz verilemeyeceğini ve bunun ilkesel olduğunu ilettik. Bunun İbrahim Kaypakkaya şahsında değerlerimize dönük bir saldırı olduğunu ve verilecek her tavizin daha büyük ödünlerin önünü açacağını, bu talebin yerine getirilemeyeceğini ilettik. Müzakereler yaklaşık üç saat sürdü. En sonunda emniyet flamalara ve stant görevlisine gözaltı kararı olduğunu tertip komitesiyle iletti. Biz de arkadaşımızı emniyete bizim götüreceğimizi ve flamaları teslim etmeyeceğimizi ilettik. Şunu eklemeyi önemli görüyoruz: Biz flamalarımızı yasadışı delil olarak gördüğümüz için değil, düşmana flamalarımızı teslim etmenin devrimci ilkelere aykırı olacağını düşünerek teslim etmedik. Bunu, konser bittikten sonra arkadaşlarımızın flamaları alıp alandan uzaklaştırmasını “flamaları indirdiler” diye okuyan, okumak isteyen Samandağ SYKP için yinelemek istedik.
“Buradan haykırıyoruz; Festivalin yozlaştırılmasına çanak tutan, düşmanı alana ilk sokan ve her sene düşmana mevzi kazandıran, ideolojik politik hâkimiyet savaşında ezik bir tutum içinde kalan, olası bu türden çatışmalarda düşmanla birlikte hareket eden SYKP’nin etkisindeki Samandağ Kalkındırma Derneği’dir. Süreklileşen bu tutumlar teorik yetersizlik veya gerilikle, deneyimsizlikle, açıklanamaz, bu bir çürümedir. Öyle derin bir çürüme ki bir yanından tutup savunmaya kalkanı da çürütür ve o meşhur bataklığa çeker.
“Nihayetinde düşman yakaladığı boşluklardan sızmış ve safları bölmenin verdiği heyecanla Partizan standına saldırdı. Bu saldırıda 21 Partizan, 2 Mücadele Birliği, 1 Kaldıraç okuru olmak üzere 24 kişi işkenceyle gözaltına alındı. Birçok yoldaşımız yaralandı. 12 kişilik araca 24 kişi darp edilerek sıkıştırıldı. Düşman o kadar şuursuzca saldırdı ki bir çevik kuvvet polisi araçta nefessiz kalan yoldaşlarımızın arasında kaldı ve kendisinin çıkarılması için arkadaşlarına yalvardı.
“Bunu da son örnekle belirtelim ki saldırının olduğu gece de SYKP’li Tertip Komitesi üyesi bize “Her sene çıkardığınız olaylardan ve yaşananlardan ötürü size bundan sonra stant vermeme kararı alındı” dedi. Bizim festival alanında stant açmak için herhangi bir kurumun iznine ihtiyacımız olmadığı kendilerine iletilince de “İyi, görüşürüz o zaman” dedi ve yarım saat sonra düşman saldırısı başladı. Bu açık bir düşman pratiğidir, işbirlikçiliktir.
“Tabii ki bizim herhangi bir hayal kırıklığımız yoktur. Gerçekleşenler önemli derecede öngörülebilir gelişmelerdir. Biz İbrahim’in yolunun meşakkatli olduğunu bilerek yürümeye başladık, yürüyoruz ve yürüyeceğiz de. Elbette çekiç, örs üzerindeki çeliği dövecek; çelik böyle şekillenecek. İdeolojimiz o çekiç ise biz de o çekicin şekil verdiği çelik neferler olma gayretindeyiz.
“Ancak her “İbrahim’in yolundayız” diyenlerde onun yolunda olmuyor, maalesef. Çünkü pratiklerimiz turnusol kâğıdıdır. Bazı kurumların söylemleri ile pratiklerinin tutarsızlığı çizilen yolun burjuva bir yol, çizginin ise oportünist bir çizgi olduğunu saptamamıza yeterlidir.
“Bu olayda konuşulması gereken bazı şeyler de SMF ile ilgilidir. İbrahim geleneğinden geldiğini iddia etse de gerçekleştirilen saldırıda hedef tahtasına konulan İbrahim Kaypakkaya silüetli flama iken SMF’nin hiçbir şekilde bizimle görüşmemesi ve saldırılara seyirci kalması duruma hâkim her insanda tepkiye sebep olmuştur. Olayları stant arkasından izlemek İbocu duruşun hangi pratiğine, söylemine denk düşer? Bu somut olayda dümeni soldan sağa kırılmasıyla SMF’nin de düşman algısı değişmiş, mücadele hattı da bu algı doğrultusunda şekillenmiş görünmektedir.
“TİP ile en başından beri dayanışma temalı dostane görüşmeler gerçekleşmiştir. Fakat saldırının hedefi standımızken kendi stantlarını korumalarını pek anlaşılır bulamadık. Bu da bizim onlara dostane eleştirimizdir.
“Düşmanın belli ve güçlü olduğu, rüzgarın sağdan estiği dönemlerde devrimci dayanışmanın önemi bir kat daha artmaktadır. Faşizm saldırılarına karşı Mücadele Birliği ve Kaldıraç devrimci dayanışmanın güzel bir örneğini sundular. “Faşizme Karşı Omuz Omuza” sloganını ete kemiğe büründürdüler. Kurumlar arası dayanışma ve ortak pratik süreç hem kitle içinde umutları arttırır hem de düşman alanını daraltır. SYKP’nin amacı bizleri yalnızlaştırmak olsa da bu festival devrimci dayanışmanın güzel ürünlerini gördüğümüz bir festival oldu. Hem söylemde hem pratikte Partizan, Mücadele Birliği ve Kaldıraç’ın ortak hareket etmesi hem sinmiş kurumlarda hem düşmanda bir rahatsızlığa sebep olmuştur. Eylemlilik sürecinde baştan sona ortak hareket edip ortak kararlar alan ve uygulayan Partizan, Mücadele Birliği ve Kaldıraç festival inisiyatifini düşmana teslim etmeye hazır olanlara karşı festival alanını direniş alanına çevirmiştir. Düşmanın, kolayca at koşturabileceği algısını kırmış, devrimci tutum mücadelenin bitirilemeyeceğini ve süreceğini göstermiştir.
“Direniş, umuttur. Devrimciler olduğu sürece umudumuz canlı, direnişimiz diri, zaferimiz mutlaktır. Bu savaş stand savaşı veya festival örgütleyebilme savaşı değildir. Bu savaş bir irade savaşı, alan savaşı en önemlisi ise bir ideolojik savaştır. Düşmanın bu saldırılarının yalnızca İbrahim Kaypakkaya’ya yahut onun flamalardaki silüetine değil, devrimci mücadelenin gelişimine ve dayanışmasına, kitlelerin öfkesinin korku ile sindirmeye yönelik hamleler olduğunu biliyoruz. Düşmanımızı ve onlara çanak tutanları tanıyoruz. Onlara karşı verdiğimiz bu savaş, sarsılmaz ideolojimizden, şehitlerimizden ve yarınlara olan ümidimizden besleniyor.
” ‘…sadece çağırmakta değil, istediğiniz yere, hatta bataklığa bile gitmekte özgürsünüz; hatta biz, sizin gerçek yerinizin tam da bataklık olduğunu düşünüyoruz ve eğer siz oraya yerleşmek istiyorsanız size bütün gücümüzle yardım etmeye hazırız. Yeter ki elimizi bırakın, bize sarılmayın ve yüce özgürlük sözcüğünü kirletmeyin, çünkü biz de istediğimiz yere gitmekte ‘özgür’üz, sadece bataklığa karşı değil, bataklığa yönelenlere karşı da mücadele etmekte özgürüz!’
(Lenin, Ne Yapmalı?, syf.14-15)
Tihya Mihricanı Evvel Temmuz!
Tihya İntifada Tihya Partizan!
Yaşasın Devrimci Dayanışma!”