“Biz savaşın yok edilmesi taraflısıyız, biz savaş istemiyoruz; ama savaş ancak savaşla yok edilebilir, ortada silah kalmaması için silaha sarılmak gerekir.” (Mao ZEDUNG seçme yazılar: sf,80)
Eşitsizliğin, sömürünün, baskı ve zorbalığın temel dayanağı olan, insanlığı köleleştiren bugün var olan sömürü üzerine kurulmuş devlet aygıtıdır. Ordu, polis, yargı, yasama ve yürütme bir avuç kapitalist sermayenin, komprador burjuvanın, tefeci-tüccar, ağa ve bankerin çıkarlarını korumaktadır. Ezenlerin devletidir. Her türlü ırkçılığın, ayırımcılığın, zulmün ana kaynağı var olan sömürü devletidir.
Böylesi bir zulüm çarkını çeviren bu devleti yıkmamızın tek yolu; burjuva devletin uyguladığı zoru, devrimci savaşla yakmaktır. Bu sınıf mücadelesinde diğer mücadele biçimlerini ve yollarını inkâr ettiğimiz anlamına gelmez. Eğer devrim için, sosyalizm için, ezilen halklarımız için yararlanma imkân ve şartlar varsa bunda en geniş şekilde yararlanırız. Bu; “biz düşmanlarımızla barıştık” gelmez. Temel ilkelerimizden asla vaz geçmeyiz ve taviz vermeyiz. Biz devrimin gelişip güçlenmesi için var olan tüm imkânlardan yararlanmayı ret etmeyiz. Ortaya çıkabilecek burjuva demokratik kırıntıları her derde dava görmeyiz. Nerede hangi şart ve koşullarda yararlanmayı veya elinin tersiyle itip bir kenara atmayı da iyi biliriz.
Sınıflı toplumda sınıf savaşları kaçınılmazdır. Kaçınılmaz olan savaşların ana kaynağı olan sömürücü egemen emperyalist, faşist ve gerici devletlerin varlığı ortadan kaldırılmadan savaşların son bulması, halklarımız ve dünya halklarının gerçek barışa kavuşması mümkün ve olası değildir. Evet, biz gerçek anlamda sömürüsüz, tüm insanlığın adil ve eşit yaşadığı doğanın insanlığa sunduğu bütün imkânları eşit ve kardeşçe paylaştığı bir komünal toplumdan yanayız. Bunu yaratmanıza emperyalizm, işbirlikçi komprador kapitalizm ve binaların uşakları asla müsaade etmedi, etmeyecektir. Egemenler bize kendilerine tanıdığı özgürlüğü, demokrasiyi asla bize tanımazlar. Ezenlerin egemenliğine, zulmüne karşı çıktığımızda bizi yok etmeyi, baskıyla dize getirmeyi, onların dayattığı sömürü düzenini kabul etmemizi istediler. Öyle ki, egemenler kendilerine karşı mücadelede bizlere tek bir yol bıraktılar: Karşı devrime karşı devrimci savaşı başlatmak! Burada sömürünün, zorbalığın, baskının ve katliamların ortadan kalkmasının tek yolu silaha sarılmaktan geçmektedir. Devrimci savaşlar insanlığı özgürlüğe, demokrasiye, eşitliğe ve barışa kavuşturacak haklı ve meşru bir savaştır.
Savaş, sınıflara bölünmesiyle başlamış ve günümüze kadar tüm vahşetiyle devam etmektedir. O günden günümüze ezenle ezilenler, yönetenle yönetilenler, sömürenle sömürülenler arasında sınıflar arası savaşlar süregelmiştir. Egemenler varlıklarını sürdürebilmek için devlet kurmuştur. Kurulan devletler binbir hile – entrikayla edinilen özel mülkiyetlerin her yönlü koruyucusu olmuş, sömürüye, haksızlığa başkaldıranlara karşı ordu, polis, devleti kurmuştur. Devletin işlerliğini yargı – yasama ve yürütmeyle belirlemiştir. Sömürü ve sermaye sistemine başkaldıran yoksulları emekçileri acımazsızca katletmiş, toplumlar yaratmış, kuralsız itaat etmeyi aksi halde yaşama hakları da dâhil her türlü baskı ve zulmü uygulamayı meşru kılmıştır.
Günümüzde yaşananlar görüldüğü üzere geçmişte süren egemenlik savaşlarının bir parçası olup, ezenlerle ezilenler arasında süren bir savaştır. Egemen sınıflar ortadan kalkmadıkça, sömürü ve zülüm çarkları egemenlerce sürdürüldükçe savaşlar devam edecektir. Bu bizim irademize bağlı bir durum değildir, aksine ezenle ezilenler arasında devam eden haklı ve haksız savaşlardır. Burada kimse duyguyla hareket edemez, etmemelidir.
Öncelikle savaşların niçin çıkarıldığını, savaşların kimlerin işine yaradığı, savaşlardan hangi sermaye çevrelerinin nemalandığına bakmak gerekiyor. Savaş ganimetinden yararlanarak sermayelerine nasıl kanlı sermaye kattıkları iyi okunmalıdır. Savaşlardan kimlerin zarar, yıkım, katliam sürgünler yaşadığına, vatanlarını, doğdukları toprakları, köklerini acılar yaşayarak nasıl terk etmek zorunda bırakıldıklarına bakmak gerekiyor. Aksi halde savaşların ne anlama geldikleri anlaşılamaz, kavranamaz.
Öyle ki, günümüzde başta ABD olmak üzere ve diğer emperyalistler koro halinde, ‘savaşa karşı olduklarını, ‘ ‘savaşların diyalog yoluyla sonlandırılması gerektiğine’ yalandan vurgu yapmaktalar. Kendi emperyalist çıkarlarına uygun strateji ve taktikler belirlemektedirler. Sanki savaşları onlar çıkarmıyormuş, silahları, tankları, topları, füzeleri onlar pazarlamıyormuş gibi, eli kanlı ajanları, kontraları, katilleri onlar eğitip savaşa göndermiyormuş gibi masumane pozlara bürünmekteler. Halkları ırksal, dinsel, mezhepsel, cinsiyetçilik ayrımına tabi tutarak kışkırtan, birbirine kırdıran, bölen parçalayan, yeniden kendilerine uygun faşist devletler oluşturmaktadırlar. Bunun adına da ‘demokrasi, özgürlük ‘demektedirler. Bilinmeli ki emperyalist söylemlerin hepsi yalan, aldatma ve kendi iğrenç pisliklerini örtmeyi, saklamayı amaçlamaktadırlar.
Başta Amerikan emperyalizmi ve diğer emperyalistler çıkardıkları savaşlarda aslan payı almak için her türlü çılgınlığı, vahşeti katliamı yapmaktan bir sakınca görmemekteler. Yeter ki sermayeleri artsın, sömürü ve sömürge alanları genişlesin, milyonlarca yoksul -emekçi halkın katli umurlarında değildir. Kâr için yapmayacakları katliam, çılgınlık ve savaşlar yoktur. Bu savaşlar gerici, haksız savaşlardır. Emperyalist haydutların kendi aralarında çıkardıkları savaşlar gerici savaşlar olup dünya ezilen halklarına ve ezilen uluslara yıkım, katliam yoksulluk, sürgün ve kadınların, -çocukların kıyımı demektir. Emperyalist sermayenin çıkarmış olduğu bu gerici savaşlar ister istemez karşıtını beraberinde doğurmakta, yani ezilen halkların ve ulusların başkaldırısına, örgütlenmesine ve devrimler yaratmasına yol açmaktadır.
Birinci emperyalist paylaşım savaşı Lenin önderliğinde Sovyet Birliği’ni, Sosyalist Sovyetleri yarattı. Yine ikinci emperyalist paylaşım savaşları Mao Zedung önderliğinde Çin Devrimi’ni yarattı. Ve Doğu Avrupa’da ezilen halklar Hitler ve Mussolini faşizmini yerle bir ederek ülkelerinde devrimler yaratarak, halk iktidarları kurdular. Her iki emperyalist savaşta milyonlarca yoksul, emekçi halkların katline sebep oldu.
Emperyalizme, faşizme ve gerici devletlere karşı ezilen halkların ve ulusların verdikleri özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık mücadeleleri haklı meşru savaşlardır. Sermaye ve sömürü sistemini yıkmayı hedeflerler. Emperyalizme ve faşizme vurulan her darbe emperyalist savaşları ve ona bağlı gerici savaşların çıkmasını önler, halkların halk iktidarlarını kurarak, halkların – ezilen ulusların ve bütün demokrasi, özgürlük yanlılarının birlikte yaşayabileceği gerçek barışı inşa ederler. Aksi halde bir barış mümkün değildir. Barış denen olgu bir aldatmaca ve egemenlerin sömürü düzenini sürdürüyor olmasını kabullenmektir ki, bu “kurtla kuzuyu” bir araya getirmek olur.
Tam da bu noktada doğru, bilimsel sosyalist tavır gerekiyor. Savaş koşulları yeni taktikler ortaya çıkarabilir, dönem dönem sınıfın menfaatleri ve gelişimi için diplomasi gibi taktik uygulamalar olabilir, olmalı da. Ancak bu bizleri sınıfın tavrından, ilkelerden kaymamızı gerektirmez. Düşmanın bütün hinliklerini, oyunlarını, kahpeliğini biliriz, devrimin gidişat yolunda asla taviz vermeyiz. Emperyalizmin, faşizmin, gerici dinci, şeriatçı uşak yönetimlerin gerçek yüzlerini açıklar ve teşhir ederiz. Onların gerici savaşları organize ettiklerini, bölgesel, ülkesel ve dünya savaşlarını çıkardıklarını sermaye ve sömürü çarklarını devam ettirmek için savaşları kaçınılmaz kıldıklarını, savaşların tüm ağır yükünü ezilen halklara ve uluslara ödettiklerini halkımıza doğru anlatmalıyız.
Aksi halde, yürüttüğümüz demokrasi, özgürlük, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesi anlaşılamaz, kavranamaz. Burada sorun iktidarların alaşağı edilmesi değil, bir diktatör gider diğeri gelir. Aksi halklarımızda barış gelecekmiş gibi bir algılama yaratır ki, bu hedef şaşırtmak olur. Devlet sorunu gözden kaçırılmamalı, faşist devlet okun hedefine konmalıdır. Faşist devlete onun efendileri emperyalist devletlere karşı bağımsızlık, özgürlük, demokrasi, sosyalizm ve komünizm mücadelesi yürütülmeden halklarımızın kurtuluşundan, eşitliğinden barış ve kardeşliğinden asla bahsedilemez. Gerçek barış ve kardeşliği kazanmanın tek yolu emperyalist- kapitalist sistemi ve sömürge yarı sömürge ülkelerdeki gerici faşist devletleri yıkmak, yerine halk iktidarlarını, sosyalizmi kurmak, dünya halklarının gerçek barışını, özgürlüğünü inşa etmektir. Sınıflı dünyamızda savaşların yok edilmesi ancak devrimlerle gerçekleşir, ya da savaşlar devrime yol açar, devrimlerle sömürü düzenleri nihayet bulurlar.
Çekilmek istenilen düzen sınırlarına açık ve net karşı koymalıyız. Faşizmin çekmek istediği arenayı ret etmeli, topyekûn saldırıya karşı devrimin bütün güçleriyle topyekûn direnmeliyiz, direnişi her alanda örgütlemeliyiz. Emperyalist haydutları yenmemizin tek yolu, dünya halklarının haklı savaşlarıyla gerçekleşecektir. Dünyamızda savaşların son bulması, tüm öldürücü silahların çöpe atılması emperyalist -kapitalist, yarı sömürge ve geri bıraktırılmış ülkelerde ki sömürü düzenlerin yok edilmesiyle son bulacaktır. Gerçek barışı insanlığa özgürlüğün gürül gürül aktığı, komünal yaşamla geleceğini bilmeliyiz. İnsanlığın gerçek barış ve özgürlüğü yakalamasının tek yolu haksız savaşlara karşı, haklı savaşlar yürüterek savaşları yok etmektir. Başka ikinci bir yol yoktur. İnsanlığın gelecek özgür yaşamını gerici haksız savaşlara karşı savaşarak kuracağız.