KİTLE ÇALIŞMASINDA VE KİTLE ÖRGÜTLENMELERİNDE YARATICI SİYASİ ÇİZGİ-2
Kitleye Ulaşabilmek
Kitle kavramı durağan bir niteliği ya da niceliği ifade etmez. Bu kavramın içinin nasıl doldurulacağı değişen koşullara bağlıdır. Durgun dönemler sırasında yüz işçi kitle anlamına gelebilirken, toplumsal kabarma dönemlerinde kitle kavramı binleri, milyonları ifade etmeye başlar. Diğer yandan sınıfın devrimci partisi ile kitlesi arasındaki ilişki de zaman içinde değişime uğrayan bir niteliğe sahiptir. Ama her ne olursa olsun, kapitalist toplumda devrimci mücadele bakımından özde değişmeyen bazı önemli yönler bulunur.
Değişen koşullara uyum sağlayabilen, olayların akışını ve ritmini değerlendirebilen ve kitlelerin güvenini kazanabilen bir parti olmaksızın işçi devrimi başarıya ulaşamaz. Sınıfın devrimci partisi ise, esasen devrimci bilinç ve mücadele azmine sahip öncü unsurların örgütlülüğüdür. Ne var ki, bu örgütlenmiş öncü azınlık ancak sınıfın kitlesine liderlik edebildiğinde önder parti olarak adlandırılmaya hak kazanabilir.
Örgütlü mücadelenin ilerletilebilmesi için sınıfın öncüsüyle kitlesi arasında her daim bir ilişki ve alışverişin bulunması şarttır. Öncü unsurların bütünüyle içe kapanık bir tarz yaratmaları ve devrimcilik adına bununla yetinip bununla tatmin olmayı meziyet addeder hale gelmeleri tehlikeli bir sekterlik demektir. Bu durum kitlelerin eğilimlerini, durumunu, sıçrama anlarını, hareketindeki devrimci dinamizmi, mücadeleyi kavrayış düzeyini anlamakta zorlaştıran bir “solculuğa” öncüyü sürükler. Sekterliğin bu biçimi sınıf mücadelesinde açık ya da örtülü bir siyasal çizgide “fokuculuğu” getirir. Bu solculuğun hareketin seyrini kaçıran durumu ise onu genellikle sağcılıkta demirlemeye götürür. Bu türden bir solculuk esasta güçlü, çürümüş ve iflah olmaz bir sağcılığın yeşereceği zemindir. Zira solculuk şeklinde çıkan yaklaşım tüm olumsuzluğa rağmen devrimcilikte ısrar biçiminde yansırken, bunun tarihsel-diyalektik ilişkinin kavranmayan zemini buradan hızla çürümüş bir sağcılığa ilhak etmekte tereddüt etmez. Özellikle son 20 yıllık sürecin sol sekter kitle çizgisinin evrildiği sağcılık sanırım en yakın zamanda ders niteliğinde bir özelliğe işarettir.
Aslında toplumsal mücadele koşullarına bağlı olarak nasıl ki kitle kavramının içeriği daralıp genişliyorsa, aynı şekilde devrimci kitle çalışmasından anlaşılan da somut koşullara bağlı olarak değişikliğe uğrar.
Kimi durumlarda kitle çalışmasını mikro ölçekte düşünüp kavramak bile zorunlu hale gelebilir. Örneğin toplumsal gerileme ya da koyu gericilik dönemlerinde genelde böyle olur. Komünist örgütlülüğe sahip bir avuç insanın, devrimci fikir ve mücadele anlayışlarını görece dar işçi halkalarına ulaştırmaya çalışmaları bir anlamda devrimci kitle çalışması kapsamına girer.
Mücadele yaşamına farklı nesnel koşulların dayattığı değişik ihtiyaçların giderilmesi azmiyle yaklaşan örgütlü unsurlar zamanla çabalarını daha derin, yaygın ve anlamlı kılabilirler. Bu doğru anlayış temelinde, işçi sınıfının devrimci örgütünün siyasal ve ideolojik olarak tarihsel perspektifini ve sorumluluğunu yitirmeden yol alabilmesi hayati önemdedir. Ayrıca da bazı işçi kitle örgütlerinin yaratılması çabası içine de bu dönem girebilme zemini söz konusudur. Zaten devrimci unsurlara düşen görev, sadece çeşitli işçi-kitle örgütleri içinde devrimci amaç ve ilkeler doğrultusunda sistemli bir çalışma yürütmekle yetinmemek ve bizzat kolları sıvayıp mücadeleyi ilerletecek çeşitli örgütsel formlar yaratabilmektir. Sorunlara hangi düzeyden yaklaşırsanız yaklaşın, öncü sıfatını hak etmeyi mümkün kılacak olan da aslında bu tür çabalar olacaktır.
İşçi ve emekçi kitlelerin içinde devrimci tarzda çalışma yürütmek komünist faaliyetin vazgeçilmez bir parçasını oluşturur. Nitekim bu nedenle bu husus vaktiyle Komünist Enternasyonale katılma koşulları arasında da yer almıştır. İlgili tarihsel belgede, Enternasyonale katılmak isteyen her partinin, sendikalar, işçi ve işyeri meclisleri, tüketici kooperatifleri ve isçilerin öteki kitle örgütleri içinde sistemli ve ısrarlı bir komünist faaliyet sürdürmek zorunda olduğu vurgulanmıştır. Komünistler, kendilerini işçi sınıfının yalnızca seçkin bir azınlığı içine hapseden elitist bir mantıkla hareket edemezler. İşçi sınıfının devrimci mücadelesinin başlıca tarihsel belgelerinden biri olan Komünist Manifesto’da da belirtildiği üzere, komünistler proletaryanın bütünsel çıkarlarının dışında ayrı çıkarlara sahip değillerdir. Komünist sıfatını gerçekten hak edenler, mücadele tarihinin her döneminde farklı ülke proleterlerinin ulusal savaşımlarında proletaryanın genel çıkarlarına işaret etmiş ve bunları öne sürmüşlerdir.
Devrimci işçi mücadelesinin esenliği ve başarısı bakımından, Lenin örgütsel sorunlar bağlamında günümüzde de geçerli olmayı sürdüren pek çok önemli husus üzerinde durmuştur. Örneğin işçi sınıfının kitlesine devrimci bilinç taşımaya çalışmayan bir politik faaliyetin bir oyun halinde yozlaşacağı açıktır. Komünist faaliyet ancak belirli bir sınıf kitlesini ayaklandırdığı, onun ilgisini kazandığı ve onu olaylarda aktif ve en önde yer almak üzere harekete geçirdiği zaman ve bunu yaptığı ölçüde proletarya için gerçek bir önem kazanabilir.
Fakat kuşkusuz, kitleyi kazanabilmek için ona nasıl ve hangi dille ulaşılabileceğini bilmek en başta gelir. İşçilere devrimci bilinç aşılayabilmek için, Marksist dünya görüşünü kupkuru bir dogma düzeyine düşürmeden onlara yaklaşmayı öğrenmek elzemdir. Kitleler kitabi tarzda eğitilemezler. Onlara bir şeyler öğretebilmek, onlarla karşılıklı bir etkileşim içine girmekle, onların günlük yaşam mücadelesine katılmakla mümkündür.
Kitleler yaşam gerçeklerini, özelde devrimci mücadeleyi ilgilendiren teorik açılımlar eşliğinde öğrenmezler. Bu bakımdan onlara siyasal gerçekleri açıklarken, aydın ukalâlığından uzak, temiz, sade ve anlaşılır bir dille yaklaşmak gerekir. Bu yaklaşım, devrimci özden taviz vermeden biçimde amaca uygun esneklik ve kıvraklığa sahip olmak anlamına gelir. Devrimci fikirlerin işçi kitlesine taşınması ve bu fikirlerin kitleye sabırla ve esasen onların kendi deneyimlerine dayanan bir süreç içinde benimsetilmesi işin zor kısmıdır. Ancak bir o kadar da önemlidir. İşte, sınıfın kitle örgütlerinin önemi ve gerekliliği sorunu da tam bu noktada karşımıza dikilir.
Bu sorunun üstesinden gelebilmek için, değişen zaman, mekân ve nesnel koşullara bağlı olarak isabetli yanıtlar üretebilmek ve uygun araçlar yaratabilmek esastır. Ve zaten işin bu yönü de, şu ya da bu devrimci çevrenin öncülük iddialarını hayatın karmaşası içinde testten geçiren hassas noktayı oluşturur.
Mücadelenin Gücü
Taktik demek örgüt demektir. Devrimci taktikler ancak devrimci bir örgüt sayesinde üretilebilir ve yaşama geçirilebilir. Burada özellikle taktik politikanın devrimci mücadele ve sınıf çıkarında bir ilerlemeye yol alma meselesi göz ardı edilmemelidir. Zira esnek politik yaklaşımlar geliştirme adına, taktiği zenginleştirme adına reformizme hizmet eden yaklaşımlar bugünlerde oldukça fazla karşımıza çıkmaktadır. Reformist çizgide şekillenen politikalar, devrimcilik kılıfına “taktik politika” adı altında girmektedir. Bu bağlamda sınıf çıkarı, kitlelerin devrimci bilincinin gelişip gelişmediği gibi esaslı meseleler adeta buzluğa kaldırılmıştır.
Hiçbir fikir, hiçbir slogan ve hiçbir taktik, eğer bunları canlı ve etkili kılmak için doğru tarzda çalışan bir örgüt ve kadrolar yoksa kitleler arasında yayılamaz ve onlar tarafından benimsenemez. Çeşitli ülkelerde sosyalist hareketin tarihi, işte bu gibi temel hususları kavrayamayan küçük-burjuva sol ve sağ eğilimlerin yanılgılarıyla doludur.
Nesnel ve öznel faktörlerin sınıf mücadelesi içindeki ağırlığını ve rolünü bilimsel tarzda çözümleyebilmek, devrimci bir örgütü var etmek, yaşatmak ve güçlendirmek bakımından zorunlu koşullar arasında yer alır. Örneğin devrimci bir kadro birikimi yaratmanın zorunlu olduğu koşullarda, sanki böyle bir birikim varmışçasına geniş işçi kitlelerini kazanmaya yönelik soyut taktikler ileri sürenler, aslında yapılması gereken meşakkatli işleri pek de ciddiye almıyorlar demektir. Ana halkayı kavramadan boşa konuşmak insanı devrimci lafazanlık mertebesinden bir adım öteye taşıyamaz.
Sınıf mücadelesinin kaçınılmaz bazı gelgitlerini yaşamın canlı diyalektiği içinde kavrayamayanlar, formülleştirilmiş fikirlere veya reçete haline getirilmiş örgütsel açılımlara tapınır ve bu tür yaklaşımlarda deva ararlar. Oysaki diyelim kitlelerin nesnel olarak gerilediği, uyuştuğu ve derin bir yılgınlığa sürüklendiği koşullarda onları bir çırpıda eski mücadele günlerinin militan kitlelerine dönüştürecek hiçbir sihirli formül yoktur. Balkabağının sihirli bir dokunuşla Külkedisinin ihtişamlı arabasına dönüşüvermesi ancak masallarda gerçekleşebilir.
Çok açık ki, kitlelerin geri çekildiği ve umutsuzluğa kapıldığı koşullarda tarihsel iyimserliği yitirmeksizin devrimci kadro yetiştirip eğitmek gerekir. Devrimci öncü ile kitlenin tarihsel-toplumsal davranış eğilimi aynı olamaz. Devrimci öncüler, nesnel koşullardaki olumsuzluklara rağmen ileriye hazırlanmayı başaranlar, gerektiğinde akıntıya karşı yüzebilenlerdir. Ve ancak bu yolda ilerleyebilenler, nesnel koşullar değişmeye yüz tutup da işçi hareketinde tekrar kıpırdanmalar başladığında geniş kitle ile devrimci tarzda iletişim kurabilirler. Bu açıdan çeşitli tarihsel örnekler incelendiğinde, inançlı ve sebatlı bir örgütlü mücadelenin nasıl muazzam bir yaratıcı ve dönüştürücü güce sahip olduğu rahatça görülür.
Proleter devrimci mücadelenin sağlam temellerde yol alıp muzaffer olabilmesinin kuşkusuz evrensel bazı kuralları vardır. Lenin’in hayatta olduğu döneme denk düşen Komintern kongreleri, devrimci bir önderliğin var edilebilmesi bakımından önem taşıyan kurallara ve devrimci kitle mücadelesine ışık tutmuş, dünya komünistlerini çeşitli yanlışlara karşı uyaran dersler çıkartmış ve kararlar almıştır. Bunlar arasında, sol çocukluk hastalıkları üzerinde duran İkinci Kongre dönemi özel bir önem taşır. Bu kongrenin Troçki tarafından kaleme alınan manifestosunda, yıllar önce Komünist Manifesto’da işaret edilen temel bir ilke bir kez daha vurgulanır. Komünistlerin işçi sınıfının amaçlarından ve görevlerinden farklı amaçlarının ve görevlerinin olamayacağının altı çizilir. İkinci Kongrenin Manifestosu, kendi tarzlarıyla işçi sınıfını kurtaracağını sanan küçük hiziplerin iddialarının, Komünist Enternasyonalin ruhuna yabancı ve düşman olduğunu ilan eder.
Böylece sınıfın devrimci mücadelesi açısından son derece önem taşıyan bir husus da dikkatle incelemeye tâbi tutulabilir. Uzun bir mücadele sürecine küçük bir devrimci çekirdek olarak başlamakta ve bu çekirdeğin zamanla büyüyüp devrimci bir örgüt düzeyine erişeceğini hayal etmekte yanlış olan ya da garipsenecek bir yan yoktur.
Nitekim dünya işçi sınıfının mücadele tarihi, küçük devrimci çekirdeklerin militan bir mücadele temelinde işçi kitlelerine önderlik edebilen devrimci örgütlere dönüştüğünü sergileyen pek çok örnek içermektedir. Ama kendi küçük hizbini dev aynasında görerek, bununla işçi sınıfını kurtaracağını sanan küçük-burjuva ikameci siyasi yaklaşımlar ise tamamen farklı ve yanlış kavrayışlardır. Kitle mücadelesini küçümseyen sekter yaklaşımlar küçük-burjuva devrimciliğinin kaypak zemininde, kitle kuyrukçuluğuna kayan eğilimlerle sık sık yer değiştirebilirler. Böyle bir zemine ayak basmaktan kendini kurtaramayan çevreler, devrimcilik adına devrimci mücadelenin en temel ilkelerine sırtlarını dönmektedirler.
Bu nedenle vaktiyle Komintern İkinci Kongresi de, genelde kitle çalışmasında, özelde sendikal veya parlamenter mücadele bağlamında geçerli olacak doğrularla yanlışların titizlikle ayırt edilmesi gereği üzerinde durmuştur. Sendikalarda çalışmak ya da parlamento kürsüsünden yararlanmak bahanesinin ardına sığınıp reformizme, bürokratizme veya kariyerizme ödün vermek ne denli kabul edilmezse, devrimcilik adına sınıfın sendikalarını küçümsemek ya da parlamenter mücadeleyi toptan yadsımak da o denli yanlıştır. Lenin yaşamının son döneminde, çeşitli ülkelerden komünistleri sol çocukluk hastalıklarına karşı bıkmadan usanmadan uyarmayı sürdürmüştür.
Gerici oldukları gerekçesiyle sendikalarda çalışmayı reddetmek, yeterince gelişmemiş ve bilinçlenmemiş işçi kitlelerini gerici liderlerin, işçi aristokrasisinin ya da tamamıyla burjuvalaşmış bürokrasinin etkisine terk etmek anlamına gelir. Devrimci bilince ulaşmış ileri işçileri sınıfın kitlesinden kopartan anlayışlar mücadeleye onarılmaz ölçekte derin zararlar verir. Öncü işçileri kitle mücadelesinden kopartan siyasal yaklaşımlar devrimci değil, olsa olsa sekter sıfatını hak edebilirler. Sendika üst yönetimlerine yağdırdıkları lanetlerle yetinip, işçilerin o bürokrasiye karşı mücadelesini örgütlemeye hizmet etmeyenler sendikal bürokrasinin güçlenmesini engelleyemezler.
Lenin’in işaret ettiği gibi, gerçekten kitle içinde devrimci bir mücadele yürütmeye niyetli olanlar, çeşitli zorluklardan ya da kitle örgütlerinin burjuvaziyle bağlı bürokrat liderlerinden gelecek saldırılardan, hakaretlerden ve hilelerden korkmazlar. Onlar bu gibi zorluklara aldırmaksızın, kitleler her nerede bulunuyorlarsa kesinlikle onların içinde çalışırlar. Yine bu bağlamda, sol sekterliğe karşı mücadele ve komünist tutum büyük önem taşır. Komünistler, gerici olanlar da dâhil olmak üzere, proleter ya da yarı proleter kitlelerin bulunduğu kurumlarda, topluluklar ve birliklerde, sistematik olarak, fedakârca, sürekli ve sabırlı olarak propaganda ve ajitasyon yürütmekle yükümlüdürler.
Lenin dönemi Komintern faaliyeti içinde, işçi-emekçi kitleleri kazanmaya yönelik çeşitli devrimci taktikler de düşünülmüş ve üretilmiştir. Bu bağlamda, kitleleri kapitalizme karşı ortak bir mücadeleye kazanmak üzere “birleşik işçi cephesi” taktikleri gündeme getirilmiştir. Burjuvazinin çeşitli saldırılarına karşı işçi sınıfının ve emekçilerin kitle örgütleri arasında eylem birliğine dayanan bir cephenin oluşturulabilmesi, dün olduğu kadar bugün de önemli ve geçerli bir devrimci taktik ve görevdir. Ama bu gibi konuların sırf yinelenip durulan boş sözler düzeyine indirgenmesinden de kaçınmak gerekir. Bunu başarabilmek için her dönem uyulması gereken bazı kurallar olduğu göz ardı edilemez.
Devrimci anlamda kitle mücadelesini etkileyecek taktiklerden söz edebilmek için, her şeyden önce ortada kitle içinde çalışma yürütebilecek asgari düzeyde bir örgütlülük olmalıdır. “Birleşik işçi cephesi” gibi taktiklerin başarısı, sınıfın devrimci ve bağımsız siyasal örgütlülüğünü yaratmaya koyulmuş bir örgütün varlığına bağlıdır. Bu düzeydeki mücadele, farklı siyasal bayrakları karıştırmamak üzere ayrı durmayı ama sınıfın mücadele birliğini sağlamak üzere de birlikte kurmayı gerektirir.
Kısaca değinmeye çalıştığımız tüm bu görevler zor ama o oranda da zorunlu görevlerdir. Zaten devrimci mücadele hiçbir yönüyle hiçbir zaman kolay bir iş olmamıştır. Karşısına çıkan ilk zorlukla birlikte morali bozulup pes eden, devrimci taktikleri yürütmek için gereken bedelleri ödemekten kaçınan küçük-burjuvadan bir işçi devrimcisinin yaratılabildiği de görülmüş şey değildir. Küçük-burjuva zihniyetinden kurtulamayan birisi yakasına devrimci etiketini de iliştirse, günde yüzlerce kez kitlelerin öneminden de söz etse, sonuç asla olumlu doğrultuda değişmez ve değişmeyecektir.
Devrimci mücadele tarihi içinde doğruluğu defalarca kanıtlanmış bazı kuralları sıralayarak son noktayı koyalım. Sınıf mücadelesindeki yeni yükselişlerin, yılgınlığa kapılanları diriltici ve uyuklayanları uyandırıcı muazzam bir gücü var. Yenilgilerin etkisiyle kadroların bir bölümü zaman içinde tasfiye olmuş olsa da, yükselen sınıf mücadelesi genelde iyileşme ve toparlanma potansiyeli taşıyanları yeniden mücadele yaşamına döndürebiliyor. Fakat her ne olursa olsun, her yeni yükseliş döneminde öncelikle göz dikilmesi gereken kesimin işçi sınıfı gençliği olduğu da çok açık. Eski dönemlerin çürümüş ve içi geçmiş unsurları arasında umutsuzca debelenenler mücadele alanından kayıp gidiyorlar. Sınıfın geleceği anlamına gelen genç unsurlar arasında sabırlı bir hazırlık çalışması yürütenler ise ayakta kalmayı başarıyor, zamanla çoğalıyor ve geleceğe uzanan sağlam bir köprü kurabiliyorlar. Yaşam bu gerçeği doğruladı ve doğrulamaya devam ediyor….
Devam edecek…..
PGI/MLM´den bir faaliyetçi