İnsanlık tarihinde yaşam ve ölümün sınırları çizilidir. Yaşamın sınırlarını ortadan kaldıracak bilimsel-tarihsel gelişime erişilmedikçe doğanın ve yaşamın tarihsel yasaları ölüm ve yaşamın sınırlarını kalın bir şekilde çizmeye devam edecektir. Ve çizilen yasalar insanlığın “kaderi “olmaya devam edecektir. Dünyanın yoksul insanları yaşamlarını ve geleceklerini kendi ellerine alamadıkları sürece sömürü ve zulüm dolu yaşamın kölesi olarak yaşamaya devam edecektir. Ancak bu kaderin dışına çıkma cesaretini gösterebilen özgürlük savaşçılarının yaşam künyelerinde ölüm tarihleri olmayacaktır.
Yaşamın ve ölümün çizili yasalarına meydan okuyanlar tarihin tekerleğini ileriye çevirme fikrini taşıyanlardır. Yalnız onlardır özgür bir yaşam uğruna sevdalı yüreklerini ölümün ateşine atmayı başarabilen. Yalnız onlardır özgürlük fikirleri uğruna sonsuza dek savaşanlar. Yalnı onlardır tarihe düşen devrim notları ile ölümsüz kalanlar. Ve bundandır onların mezar taşlarına ölüm tarihi yazılmaz.
Yaşam ve ölümün diyalektiğinde devrimci fikirleriyle yaşayanlar açısından yaşam ve kavga her zaman tayin edici, belirleyici yöndür. Yoksulluk ve cehalet dolu toplumsal çelişkilere yanıt olan, anın ve geleceğin sorunlarına çözüm ve çare olanlar her zaman ölümsüz devrimciler ve komünistlerdir.Köleliğin her türünün yaşama ait her bir dokuya egemen olduğu yoksul dünyada yaşam ve ölüm arasın da sınır her zaman çok ince çizgilerle çizilir.Özgürlüğe ait tek bir damla yaşamın akmadığı tek bir karış toprağın kalmadığı yoksul dünyada yaşayan her canlı aynı zamanda bir ölüdür.Kendilerine ait olan sadece köle bedenleri kötü “kaderi”dir.
Sefalet ve sermayenin birikerek artan çelişkisi devrimin vazgeçilmez teme nedenidir. Ve bu güçlü sınıfsal-tarihsel nedenlerdir yoksulların boyunlarından kölelik künyelerini çıkarıp atma istemi. Ve yine bu güçlü değişim istemidir gökyüzündeki yıldızları yeryüzüne indirmeye iten nedenler.
Köleliğin her biçimine ve rengine karşı özgürlük mücadelesinde yani adına sınıflar denilen savaş arenasında koşulların her zaman yoksullar için uygun olmayacağı bir gerçek ise büyük bedeller uğruna yürütülen her mücadele sonucunda zafer her zaman erken bir tarih sunmaz. Yenilgiler ve kayıplar kavganın silinmez birer yasası olarak mücadelenin orta yerinde durur. Mücadele her zaman erken bir kurtuluş vaat etmez. Emperyalizme ve dünya gericiliğine karşı savaşanlar yani sömürü ve zulmün efendilerine karşı eşitsiz koşullarda mücadele edenler ilk kavgalarında ilk isyanlarında yenilebilir. Ancak hangi özgürlük savaşımı yenilginin rengini görmeden zaferin muzaffer resmini çizebilmiştir. Hangi kurtuluş Mücadelesi toprağa sayısız düşenlerin bedenlerinde dökülen her bir kan damlasını özgürlüğün güçlü tohumlarına çevirmeden yolunda dümdüz yürüyebilmiştir.Ancak unutmamak gerekir ki mücadele etmeyenler her zaman baştan yenilmiştir.Tarih hiçbir zaman kaygı ve korkularını yüreğinin derinliğinden çıkaramayanları affetmemiş ve onlara özgürlük yüzünü göstermemiştir.
Köleliğin ve mutsuzluğun bir gün son bulacağı patikadan büyük bedeller ödeyerek yürüyenlerin biriken acıları bir gün mutlaka devrimin bitmeyen yoksul fırtınasına dönüşecektir.
Ve onların ölümleri hayatta kalanların yüreğini acıtmaya devam edecektir. Ve geleceği ellerinde tutan ölümsüzler her zaman yüksek bir saygıyla anılacak ve onların direnişleri yoksulların ellerinde sönmeyen meşale olarak parıldamaya devam edecektir.
7 Ekim’de ölümsüzleşen Hindistanlı Maoist G. N. Saibaba için Partizan tarafından anma düzenlendi. “Lal Salam Saibaba!”
7 Ekim’de ölümsüzleşen Hindistanlı Maoist G. N. Saibaba için Partizan tarafından anma düzenlendi. 10 yıllık tutsaklığın ardından tahliye edilen ve...