H.Merkezi:CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlatmış olduğu “Adalet Yürüyüşü” ile ilgili değerlendirme yapan Tekirdağ F tipi Hapishanesinden tutsak Partizanın göndermiş olduğu yazıyı güncelliğinden kaynaklı siz okurlarımızla paylaşıyoruz.
“Egemen sınıf klikleri arasındaki iktidar çatışması dinmek bir yana yeni biçimlerde, boyutlarda sürmektedir. Referandumdaki saflaşma bunun biçimlerinden biriydi ancak çatışma ne referandumla başladı ne de referandumla bitti. Halkta ciddi bir tepki-öfke biriktiğini, egemen sınıfların bunu soğuramadığını görüyoruz. Temel sorunların çözülmesi bir yana günlük yaşamı doğrudan etkileyen uygulamalar ve saldırıların da artmasıyla toplum ciddi bir baskıya maruz kalmaktadır. Ezilen sınıfların hemen her kesimi bu saldırılardan doğrudan etkilenmektedir.
“Demokrasi”nin bir oyundan, kuralları egemen sınıflar tarafından belirlenen ve bu kuralların istendiği anda değiştirilebildiği bir aldatmacadan başka bir şey olmadığı son deneyimlerle daha iyi görülmüştür. Sonuçların egemen sınıfların ihtiyaçlarına göre zor veya hile ile belirlenmesi, sadece dümen başında olan kliklerin değil bütün devlet aygıtının her zaman başvurduğu bir yöntemdir. Devlet halka karşı tepeden tırnağa böyle örgütlenmiştir. CHP bunun bir parçasıdır, o da halkı egemen sınıfların çıkarlarını gerçekleştirme amacının bir aracı-kaldıracı haline getirmek için örgütlenmiş bir devlet partisidir. Dümene geçme, hükümet etme olanağı yakaladığında AKP ile aynı rolü oynayacağı bir tahmin değil, bir gerçekliktir. Elbette bu, kliklerin/ partilerin birebir aynı olduğu anlamında değil egemen sınıfların ve devletin temel çıkarlarını halka karşı korumaları anlamında böyledir.
Bugün roller değişmiştir, değişmeyen ise bunların kitlelerin adaletsizliğe karşı tepkilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaları, sömürmeleridir.
“Adalet Yürüyüşü” nü de CHP’nin AKP gibi bir devlet partisi olduğu gerçeğini ve onun sınıfsal karakterini unutmadan değerlendirmek gerekir. Hatırlanacağı gibi AKP de CHP’nin yaptığı gibi “adaletsizlik” ten yakınıp “ Adalet mücadelesi” verdiğini söyleyerek kitleleri arkasına almış, diğer kliklere karşı konumunu güçlendirmiştir. Bugün roller değişmiştir, değişmeyen ise bunların kitlelerin adaletsizliğe karşı tepkilerini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaları, sömürmeleridir.
“Adalet” soyut bir kavram olarak ele alındığında gerçek suçlular masum, masumlar gerçek suçlu olur! Oysa biliyoruz ki mevcut “adalet” arayışı egemen sınıfların çıkarlarını temsil etmektedir. Bugün sadece AKP değil CHP, MHP de dâhil bunların temsil ettiği sınıfların adaleti egemendir. Adalet onların hepsinin ortak paydası “yüce devlet” in temelidir. Ortak kaygıları ve çıkarları devletin bekasıdır. “Adalet arayan” CHP’nin “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen” maddeleri canhıraş savunusu bu yüzdendir. Ya da HDP’ye dönük olduğu açık olan saldırıya “anayasaya aykırı da olsa” onay verilmesi bundandır. Bütün bunları unutup CHP’nin karakterini ve sicilini görmezden gelerek hareket edilmesi gerçek adaletten, halkın adaletinden uzaklaşmaktan başka bir sonuç doğurmaz. Daha da önemlisi bu, halkı egemen sınıfların adaletine teslim etmek olur.
CHP’nin “ adalet yürüyüşü”; “adalet” le, bu adaletin de hukuk alanı ile hatta bunun da CHP’ye yapılan “adaletsizlikle” sınırlı olduğu ortadadır. Yürüyüşün özünü “CHP savunması” oluşturmaktadır. Bu duruş, kavrayış CHP’nin egemen sınıf kliği temsilcisi olmasının sonucudur. Elbette onunla hareket edenler, ona dâhil olanlar içerisinde ondaki bu özelliği zorlayanlar vardır. Bu unsurların bazen söylemi, hareketi, tavrı, etkilemesi mümkündür. Fakat bu özelliğin/yansımanın geçici ve tali olacağı unutulmamalı. “Adalet” yürüyüşünü CHP’nin ötesine sürükleme eğilimleri olduğunu görüyoruz. Eğer kitlesel yoğunlaşma bunu gerektirirse ve “yönetici kesim” bu eğilimi denetleyecek kapasiteyi gösteremezse hareket genişleyebilir. Bununla beraber yürüyüşü belirlenen sınırlarda tutma çabasının esas olduğunu hemen her gün gözlemlemek mümkün.
Adalet argümanı çok geniş bir kesimin ilgi alanına girmektedir ve CHP kaçınılmaz olarak onlara da seslenmektedir. Hareket CHP’nin denetiminde bulunduğu sürece kitlelerin adalet arayışının demokratik özünün geliştiğinden, açığa çıktığından dolayısıyla bu arayışın desteklenebilir oluşundan bahsedilemez. Bu özellik var oldukça bu hareketle “bütünleşme” eğilimi ister istemez klik dalaşında taraf olmakla sonuçlanacaktır.
Ama bu, bu harekete ilgisiz kalacağımız anlamına da gelmez. Çünkü adaletsizlik bir gerçekliktir ve ezilenler bunu yaşamaktadır. Ne var ki göstereceğimiz ilginin nedeni yürüyüş olmamalıdır. Halkımız her fırsatta her zaman “devletin adaleti” ile karşılaşmakta, iliklerine kadar adaletsizliği yaşamaktadır. CHP halkımızın yaşadığı adaletsizliği, sorumlularından biri değilmiş gibi kendi iktidarı için salt propaganda malzemesine dönüştürmektedir. CHP, AKP, MHP gibi partilerin halkın uğradığı adaletsizlikleri birbirlerine karşı kullanma taraflarını teşhir etmeliyiz. Aynı zamanda adaletsizliğin sorumlularının onlar olduğunu da ortaya koymalı, göstermeliyiz. Adaletsizliğin kaynağı bu partilerin her şeyden üstün tuttuğu ve koruduğu devletleridir! Ona karşı çıkmayanlar, onun ürünü olanlar, onu her şeyden üstün tutanlar adaletsizliğin derinleşmesine hizmet ederler, halkı buna razı etmeye ve adaletsizliğin gerçek nedenlerini ve sorumlularını gizlemeye çalışırlar. CHP’nin yaptığı da bunu içermektedir.
Adaletsizlikleri gösterme sorumluluğumuz ve kliklerin teşhiri için bu yürüyüşe ilgisiz kalmamalıyız. Ama ilgimiz ona dâhil olmayı içermemelidir. Aksine bu yürüyüşün, büyüse dahi ezilenler lehine bir sonuç üretmeyeceği öngörülmelidir. İlgimiz kendi politikalarımızı gerçekleştirme niyetini/amacını içermelidir. Hareketin etkisine giren, harekete yönelen geniş kesimlerin analizi “adaletsizlik” sorununun derinliğini ve bu alandaki sorumluluğumuzu hatırlatmalıdır. Bu kesimlere çağrılarımız olmalıdır, örneğin grev hakları gasp edilen işçilere destek çağrısı yapmak gerekir. İşçilerin, köylülerin ve diğer emekçilerin uğradıkları haksızlıklara karşı tavır geliştirmeye çağrılar yapılmalıdır. Adaletin CHP çatısında gerçekleşmeyeceği, yüzünü parlamentoya dönmüş bir hareketle ilerlemenin sonuç vermeyeceği propaganda edilmelidir. Bunun nasıl ve hangi araçlarla yapılacağı tamamen koşullarla, güçle ilgilidir. İşçilerin, köylülerin, memurların, öğrencilerin uğradıkları haksızlıkları teşhir ve protesto etmek, haksız savaşı teşhir etmek adalet kavramının daha geniş sorgulanmasına ve ayrıca halk kitlelerinin “kendileri için” hareket etmesine olanak sağlar.
CHP’nin kitleleri iktidar savaşının bir kaldıracı haline getirmesini engellemek de böyle mümkün olur. CHP’nin her hamlesi amaç ve sonuç olarak kitlelerin devrimci enerjisini düzen içinde soğurmayı içerir. CHP ile ilgili yanlış değerlendirmeler her durumda sonucu hayal kırıklığı olacak yanlış beklentiler yaratmaktadır. Egemen sınıflar arasındaki çatışmanın mahiyetini ve ciddiyetini kavramaktan uzak olanlar CHP’ye niyetlerinin ürünü düşüncelerle farklı bir misyon biçerek beklenti oluşturmaktadırlar. CHP’nin referandumdaki tavrının devletin bekası ve çıkarlarıyla uyumlu olduğunu görmüyor, daha da önemlisi “Hayır” ın gerçek niteliğini kavrayamıyorlar. Onun referandum sonucuna karşı tavrını ikiyüzlülüğü ile değil tam da belirttiğimiz “beka ve çıkarları” samimiyetle koruması ile açıklayabiliriz. CHP bu anlamda referandum sınırları içindeki “Hayır” ın gerçek içeriğini ve amacını en güçlü biçimde temsil eden, bunu somutlaştıran parti olmuştur. Kuşkusuz, iktidar mücadelesini referandum, seçim veya böylesi yürüyüşlere-hareketlere sıkıştırmak gibi bir anlayış yanlış olur. Bu gibi gelişmelere, hareketlere yaklaşımımızın asıl unsuru kitlelere seslenme olanağı bulabiliyor olmaktır. Hemen her türden örgütlenme nasıl ki çalışma alanımız ise bu gibi hareketler de çalışma alanımızdır. Aslolan politikamızdır, yönelimimizdir. CHP gibi “adalet istemek” le sınırlı davranamayacağımız gibi onun “adalet anlayışı” na da destek olmayız.
Kendi gündemimizi, mücadelemizi ve politikamızı başka güçlere yedeklememeye özel bir dikkat göstermek
Düzenden kopuşu sağlayarak devrime yöneltecek politikalar ile bu hareketlere ilgi göstermeliyiz. Her zaman öncelikli ve temel olan politikadır. Doğru politikalar sınırlı sayıdaki gücün önünü açar. Devrimci hareketlerin önemli sorunlarından biri kendileri olmaktan imtina etmeleri, daha çok egemen/baskın güçlerin dalaş alanlarından beslenmeye çalışmalarıdır. Önemli olan doğru politikalarla hareket etmek, bunu sürekli ve tutarlı bir biçimde geliştirmektir. Devamla kitlelere sesimizi duyurabileceğimiz, politikalarımızı taşıyabileceğimiz hiçbir etkinlik bize uzak olmamalıdır. Bu noktada tartışılabilecek asıl sorun kendi gündemimizi, mücadelemizi ve politikamızı başka güçlere yedeklememeye özel bir dikkat göstermektir. Örneğin, “adaletsizlik” denilen sorun CHP’nin gündeme getirmesiyle beraber ele alınırsa bu bizim kendi mücadelemize yabancılaştığımızı gösterir; dolayısıyla bir yedeklenme problemine işaret eder. Temel mücadele biçimini unutmadan ve adaleti de onun içinde kavrayarak gelişmeleri değerlendirmek, ilişkilendirmek gerekir. Aksi yaklaşım ister istemez “belirlenme” , yedeklenme gibi istenmeyen durumlara yol açar. CHP’nin yürüyüşünün siyasi olarak sahiplenilmesi yanlış olur; özellikle yerellerde kitlesel yönelimlere, hareketlere devrimci temelde katılmak ve egemen siyasi içeriği teşhir etmek ise doğrudur. “Adalet” arayışına halkın çıkarlarına ve gerçek sorunlarına uygun bir biçim, içerik kazandırmak önemlidir.
Özetle; kitleleri kliklerin dalaşının bir parçası olmaktan kurtarmayı, CHP’nin kitlelerin devrimci enerjisini soğurmasını engellemeyi ve kitleleri devrimci temelde saflaşmaya yöneltmeyi esas alarak hareket edilmeli.”