Egemenler işçi ve emekçi halkın kazanılmış haklarını OHAL’i uzatarak KHK’larla silip süpürmeye çalışıyor.Halkın gözünün içine baka baka utanmadan “yeni”,”düzenleme”,”paket”…vb. süslü söylemlerin arkasına sığınarak torba yasalarla var olan haklarına el koyuyorlar.
Oysa hiçbir “yeni” ,”düzenleme”, söylemlerinin ardındaki manipülasyonun deşifre olması uzun sürmedi. Bunlardan biri de referandum öncesi, çalışan annelere çocuklarının bakımı için “kolaylık” getireceği iddia edilen düzenlemeydi. Yeni düzenleme doğum sonrası isteyen annelere yarım zamanlı çalışma “imkanı” sağlıyor.
Yapılan düzenlemeyle yeni doğum yapmış kadınların 16 haftalık normal ücretli izinlerinin sonunda isterlerse çocuğu ile işi arasında tercih yapmak zorunda kalmadan ilk doğum da iki ay, ikinci doğumda dört ay ,üçüncü doğumda da altı ay yarım zamanlı çalışabileceğini belirtiyor.
Sermaye ve sistemin koruyucusu olan devlet, yaptığı düzenlemeyle kitlelerin bilincinde kadın lehine bir düzenleme yaptığını ,hem bebeği, hem çalışan kadının iş güvenliğini garanti altına aldığı manipülasyonunu yaratarak, büyük lütufta bulunuyor görüntüsü çizmeye çalışıyor. Sahibinin sesi burjuva medyada bu düzenlemeleri göklere çıkararak sahibini alkışlamakta geri kalmıyor.
Hiçbir zaman işçinin emekçinin yanında olmayan devlet ve iktidar, işçi ve emekçilerin; çalışan kadınlar lehine düzenlemeler yapıyormuş gibi gösterilirken dahi tek dertleri sermayenin daha fazla kâr etmesi, patronların yükünün (üretim maliyetinin) hafifletilerek işçi ve emekçilerinin sırtına yıkılmasıdır.
Bu düzenlemeye baktığımızda da doğum yapan kadınların lehine gibi gösterilmeye çalışılarak adına iş verenin yükümlülükleri azaltılıyor. Yasayla işçi ve emekçilerin çalışma güvenliğinin sağlanması, sosyal haklarının tanınması, iş yerlerinin çalışan annelere ve kadınlara göre düzenlenmesi, iş yerinde; emzirme odaları, kreş, oyun odaları… vb. açma zorunluluğu ortadan kaldırılırken, bu sorumlulukları işverenin omuzlarından alarak annelere yıkılması hedefleniyor.
Düzenlemenin diğer bir ayağında annelerin kullandığı emzirme izninin ortadan kaldırılması oluşturuluyor.
Bunları biraz açacak olursak;
Hem üç çocuk doğur Hem de güvencesiz çalış!
Her fırsatta kadınlara “üç çocuk doğurmasını öğütleyen”, “annelerin mekanı cennettir” diyen AKP hükümeti kadın işçilerin uzun yıllar mücadele ederek, bedel ödeyerek kazandığı ve Uluslararası Çalışma Örgütü(İLO)’da yer alan TC. devletinin de imzacısı olduğu 183 sayılı Anneliğin korunması yasalarını da hiçe sayarak “ücretli emzirme izni” yerine yarı zamanlı çalışmayı yasal hale getiriyor.
Normalde çalışan kadınların 16 haftalık doğum izninden sonra işine döndüğünde, çocuğu bir yaşına gelene kadar her gün bir buçuk saat emzirme izni kullanabiliyordu. Yani çalışan anne tam mesai ücreti alırken bir buçuk saat az çalışmış sayılıyor. Bu durum işveren için hem iş kaybı hem de maddi(para) kayıp oluşturuyordu.
Yarı zamanlı çalışma teşvik edilirken patronun bu kaybı da giderilmiş oluyor. Çalışan kadın yarım zamanlı çalışma ile aldığı ücretinde yarısını almış oluyor. Anne olan çalışan kadınlar yarı zamanlı işte çalışamadığı yarı zamanda ise işveren başka bir kadını yarı zamanla çalıştararak daha ucuz emek gücüyle doldurabilecek.
Yasayla işveren başka bir kadını sözleşmeli işçi olarak çalışmaya kabul eden “geçici işçi” statüsüyle çok ucuz ve hiçbir sosyal hak tanımadan kadın işçi çalıştırma hakkına sahip olmuş olacak.
Bu noktada yapılan yasal düzenlemeye “süresi, niteliği” bölümleri eklenerek ; “bir ay önceden kısmi süreli çalışma isteğini ve bunu nasıl kullanmak istediğini işverene bildirir…” deniyor. Böylece işveren kendi ihtiyacına göre işin aksamaması ve daha fazla kârı esas alarak düzenleme yapma imkanı verilmiş oluyor.
Yine ilgili yönetmeliğin 15.’ci maddesinde ; “Kısmi süreli çalışmanın belirlenen günlük, haftalık çalışma süresi içerisinde yapılacağı zaman aralığı o yerin gelenekleri, işçinin yapmakta olduğu işin niteliği ve işçinin talebi dikkate alınarak işveren tarafından belirlenir” maddesinin eklenmesiyle hakkın kullandırılıp ya da kullandırılmaması noktasındaki tüm inisiyatif işverene verilmiş oluyor. Yine, nasıl kullanılacağını da işveren çıkarlarına göre belirliyor. Örneğin; İşçi kadınlar, “Ben bir gün akşam vardiyasında çalışayım, ertesi gün sabah vardiyasında çalışayım diyemeyecek. Çünkü, işveren çalıştığı semtin, ortamın, o yerin “geleneklerini” gerekçe göstererek doğal paydos saatlerinde çalışacaksınız ya da sabah servisle alıp akşam olmadan servisle evinize bırakılacaksınız deyip biz emekçi kadınları geri değer yargılarıyla yasal olarak patronlar tarafından gemleyecek.
“Yeni” denilen düzenlemelerle işçi kadınlara sağlıksız, güvencesiz koşullarda, düşük ücretle çalışması dayatılırken, evdeki erkek, iş yerinde patronu hatta çalıştığı semtin, ortamın “erk”e ait kurallarına uyması istenecek. İşçi kadınların en temel hakkı olan ; ihtiyaçları gözetilerek belirlenmesi gereken, çalışma süreleri, vardiya saatleri, işten çıkış ve dönüşü tamamıyla işverene tabi olacak.
Yapılan bu düzenleme özünde yoksul işçi emekçi kadın kitlelerinin üretimden gelen gücünü yadsıyarak onu gerici, baskıcı değer yapılarıyla hem öz güvenini zedelemeyi hedeflerken hem de emeğine saldırıyı içeriyor. Aynı zamanda yarı zamanlı ve güvencesiz çalışma sistemi de yasal hale getirilmiş oluyor.
Egemenler ne kadın emeğinin sömürüsünden ne de toplumsal cinsiyet rollerinin dayatılmasından vazgeçiyor.
Özcesi bu yasal düzenleme işçi emekçi kadınların üretimden gelen kazanımlarına yönelerek yapılan bir saldırıdır. Ve kadınlar esnek üretimin parçası haline getirilmiş oluyor.
Kadın emeğine yönelik böylesine ciddi bir saldırıyı yasal düzenlemelerle yürürlüğe koyan sisteme ve onun uygulayıcıları işverene karşı birlikte, örgütlü mücadele ederek bu saldırı dalgasını püskürtebiliriz.
Kadın emeğine yönelik saldırılara karşı mücadele ettiğimiz oranda gülleri, birlikte derebiliriz!