Yaşadığım Dersim topraklarında küçük büyük, kadın erkek demeden devletin her türlü baskısını yaşıyorsun. Bu zulmün sebebi, Dersim halkının var olan sistemle zıt olması. Bununla beraber isyancı bir geleneğin olması. Dersim toprakları, birçok devrimci örgütün mücadele alanı olmuştur.
Partimiz de 40 yıllık bir geleneğe sahiptir, Dersim’de. Bununla beraber gerilla savaşının etkileri de Dersim halkında belli bir kültür yaratmıştır. Her doğan çocuğa -kız, erkek fark etmez- gerillaların ismi takılır. Benim ailem de devrimcilere kapısını açan, onları kendi çocukları gibi seven güvenen bir aileydi. Her kardeşimin bir kod ismi vardı, gerillalar takmıştı. Benim kod ismimi “kasap” takmışlardı. O dönemin gerilla birliğinin içinde, kasap lakaplı gerilla bize her geldiğinde beni severdi. Anneme diyordu “bu büyüdüğünde benim gibi gerilla olacak”. Çocukluğumdan beri annem hep bunları anlatırdı. Bize nasıl yardım ettiklerini, nasıl birileri olduğunu. Çünkü onun gözünde, hepsi annemin çocuklarıydı.
Bununla beraber düşman bize karşı her türlü baskıyı yapıyordu. Bizim köyü basarlardı, -bizim evi özellikle arar- dağıtırlardı. “gidin buradan” diyorlardı,yoksa vururuz sizi”. “siz terörist besliyorsunuz” diyorlardı. Bir gün hiç unutmuyorum, düşman gerilla kılığına girip bizim köye gelmişti. Köylüye önceden bilgisi ulaşmıştı, düşmanın böyle bir şey yapacağı biliniyordu. Düşman bizim eve geldiğinde, annemden ekmek istedi. Annem de bildiği için bir şey vermedi, hep ters cevap verdi. Düşman sinirlendi, anneme küfür etti ve ölümle tehdit etti.
Bizde de düşman kini büyüyordu. Bu baskıdan kaynaklı büyükşehire göç etmek zorunda kaldık. İstanbul’a; abimlerin ve ablamların yanına. İstanbul’ da geçinmek zordur. Hele de bizim gibi zorla topraklarından sürülmüş olanlar için. Ailemin maddi durumu iyi olmadığından dolayı küçük yaşta çalışmak zorunda kaldım. Çalışma koşullarının zor olmasının yanı sıra dilimiz, kültürümüz ve inancımız farklıydı. Burada da bundan kaynaklı bir baskı yaşıyorduk. Dilimizi, inancımızı yaşayamıyorduk. Çünkü buradaki belli bir kesim bizlere farklı bir gözle bakıyordu. Baskı altında yaşıyorduk. Bu zorluklara karşı belli bir korunma duygusu kazanmaya başladık.
O dönemlerde devrimcilerin zorunlu göçe maruz kalan halka yönelik bir çalışmaları vardı. Gelinen büyükşehirlerde, kiracı olarak yaşanmaktaydı. Devrimciler, halkın barınma sorunu çözmek için devletin arazilerini kamulaştırıp gecekondu yaparak zor durumda kalan halkın sorunlarını çözmekle uğraşıyordu. Biz de devrimciler ve halkın beraber yaptığı gecekondu mahallesine yerleştik. Yoksul gecekondu semtlerinde devrimcileri tanıma fırsatım oldu. Onların arasında tanıdığım kişiler, benim üzerimde büyük bir saygı uyandırmıştı. Bir akrabamızdı, onlardan en çok beni etkileyen.
Birisi de ablamdır. Bana ilk ‘96 1 Mayısı’nın bildirisini verip okumamı istedi. Benim için anlamı, tarif edilemeyecek düzeydeydi. Bir devrimci bana bildiri vermişti okumam için… Bunun yanı sıra ablam olması, ayrı bir duyguydu benim için. Ablam evliydi. İki çocuğu vardı. Hem çocuklarına bakardı hem de bize. Boş durmazdı. Mahallenin sorunları ile uğraşırdı. O dönemlerde gecekonduların suyu yoktu. Su, tankerle geliyordu. Bu sorunu çözmek için mahallede en çok da kadınların katıldığı bir yürüyüş yaptılar. Bu eylemde ablam tutuklanmıştı. Polisler, evlerimizi bastılar. Arama yapıp tehditler savurdular, gittiler. Biz, ne olduğunu anlayamamıştık. Sabah olunca annem ve abim, ablamın yakalandığı ve hapiste olduğunu söylediler. Bundan sonra birçok sorun yaşadı. Eşiyle arası açıldı. İki tarafın da aile baskısını yaşadı: “sen kadınsın, iki çocuğun var sana mı kalmış devrimcilik” diye. Baskıya rağmen ablam, devrimci mücadelede ısrarlı bir duruş sergiledi. En sonunda aynı sene, iki çocuğunu ardında bırakma pahasına gerillaya katıldı. Ben ve ev halkında O’nun eksikliği yoğun yaşanmaktaydı. Benim için artık çocukluktaki gerillalar gibi, bir kahramanım olmuştu. Kendimce her ne kadar üzülsem de bir yandan bir gerillanın kardeşi olmanın onurunu yaşıyordum.
Devrimcilerin bu denli içinde olmam, bende anti-faşist bilinci de yaratmıştı kendi çapımda. Faşistlerle kavga ederdik.
’98’de ablamın yoldaşlarıyla şehit düştüğü haberini aldık. Ne yapacağımızı bilemedik. Her şeyimizi yitirmiştik. O’nun yoldaşları gelip cenazeyi almak için annemle beraber Tokat’a gittiler. Bütün aile ve yoldaşları, cenazeyi bekliyorduk. Benim içimde bir şeyler kopup gitmişti.Tarif edilemeyecek bir acı vardı. Lakin içimdeki intikam ateşi harlanmıştı. Ablamın cenazesini İstanbul’ un girişinde düşman kaçırdı ve el koydu. Bunun üstüne bir de abimi, dayımı, amcamı tutuklayıp cenazeyi bizim ya da onların bilmediği bir mezarlığa defnedileceğini söylediler. Veya cenazeye tek ailemin katılacağı yoksa verilmeyeceğini… Bizde aile dışında kimsenin katılmadı bir cenaze töreni yapabildik. Düşmanın, devrimcilerin ölüsünden bile nasıl korktuğu ayan beyan gördüm. Ablamın son kez cenaze töreninde gerilla kıyafetiyle fotoğrafını gördüm. Senin intikamını alacağım diye ant içtim.
Bunda sonra bir arayış içine girdim. Bir süre başka bir örgütte mücadele ettim. Ama bana aşağıda mücadele yetmiyordu. Ben, gerilla olmak istiyordum. Ablamın silahını kuşanmak istiyordum.