Hemen herkeste karşılaştığın sorunlara bağlı olarak farklı düzeylerde “ben yapamam” düşüncesinin-anlayışının kendini gösterdiğini biliyoruz. Önemli olan bunun nedenlerinin, ideolojik boyutunu görmek ve bilince çıkartmaktır.
Bir işi yapmanın iki koşulu vardır: nesnel ve öznel. Nesnel koşullar sorunun çözümünün içinde bulunduğumuz koşullarda mümkün olmasıdır. Marx’ın insanlığın önüne çözebileceği sorunları koyduğu-koyacağı düşüncesinden hareket edersek karşılaştığımız her sorunun çözümü koşullarının nesnel olarak bulunduğunu da kabul etmiş oluruz. Çünkü bu sorunlar içinde yaşadığımız koşullardan bağımsız değildir. Mesele onların türediği koşulların yasalarını öğrenerek koşulları sorunu çözecek temelde değiştirmekle ilgilidir. Engels’in “özgürlük zorunluluğun bilincin önermesini Mao’nun “dönüştürmek”le tamamlaması bununla ilişkilidir. Dolayısıyla zorunluluğu bilince çıkarıp dönüştürmekle nesnel koşullara öznel bir müdahalede bulunulur. Ancak bu, doğa ve toplum yasalarına, toplumsal gelişmenin seyrine aykırı bir yönde ve özellikte olamaz. Bunun için de öznel güçlerin nesneyi ve nesnel koşulları doğru tahlil etmesi, sorunların nedenlerini doğru tespit etmesi gerekir.
Devrimin önümüze koyduğu görevler, sorunlar ne kadar büyük ve karmaşık olursa olsun bunların çözülebilecek sorunlar olduğu, subjektif olarak çözmeye hazır olmasak bile çözmekle mükellef olduğumuzu kavramalıyız. Nesnel koşullar bilincimizden önce gelir ve biz nesnel koşulları gecikmeli olarak ancak onun yasalarını doğru öğrenebilirsek kavrarız. Dolayısıyla nesnel koşulların önümüze çıkardığı, karşılaştığımız her sorun bütün özellikleriyle, bilgisiyle çözümlenmiş, sonuca bağlanmış olarak bilincimizde bulunmaz. “İnsanların varlığını belirleyen bilinçleri değil, aksine bilinçlerini belirleyen toplumsalvarlıklarıdır” sözü madde ile bilinç arasındaki ilişkinin niteliği konusunda bir fikir verir. Maddenin ürünü olan bilinç onun ürünü olan şeyleri, sorunları olduğu gibi bütün yönleri ve özellikleriyle kavramış bir bilinç değildir. Bu, ancak karşılaştığı sorunlarla ilişkisine bağlı olarak sonraki sürecin bir ürünü olabilir. Burada mesele sorunların nasıl kavranacağı ve çözüleceği meselesidir, sorunları somutta inceleme, algısal ve dolaylı bilgilerin bu incelemede kullanılması, deneyimlerden öğrenmek hareket noktası olmalıdır. Herşey bilinebilirdir. Çünkü “herşey” maddenin, hareketin ürünüdür ve bilinç bu maddenin ürünü olduğuna göre ürünü olduğu şeyin hareket yasalarını kavrayabilir, öğrenebilir.
“Ben yapamam” düşüncesi ise bunun reddi anlamına gelir. Gerçeği, nesnel koşulları değiştirmeye kapalı olma, var olanla yetinme, misyonunu kavramama, öğrenmeme halidir. “Bilinemezcilik”le akraba bir tavrın, anlayışın ürünüdür. Çünkü öğrenememeyi temel alır. Yapamamak, ilgili işin öğrenilmesini mümkün görmemekle açıklanabilir. Öğrenememek ise dışımızdaki bir sürecin, nesnel olanın öğrenilemeyeceği ön kabulüne dayanır. Oysa öğrenilemeceyk hiçbirşey yoktur. “Ben yapamam” anlayışı öğrenememenin gerekçesi olduğu ölçüde idealizme, bilinemezciliğe dayanır. “Ban yaparım” anlayışı da “öğrenmeye gerek duymamakla” bağlantılı ölçüde yanlıştır. Çünkü yapmak için de ve yaparken de öğrenmek gerekir. Öğrenmek sınırlı bir süreç değildir. Her çalışma, faaliyet yeni yeni şeylerin öğrenileceği bir süreçtir.
Temel olgu nesnel süreçlerin öğrenilebileceği ve değiştirilebileceğidir. “Ben yapamam”, “ben öğrenmeye açığım, yapamadığım şeyi yapmak için onun nasıl yapılacağını öğrenirim” tavrı-anlayışı ile birleşmelidir. “Ben yaparım” da “öğrenmiş olduğum için veya öğrenebilirim” ile birleşmeli. Öğrenmekle bağlatılandırılmayan her yapma ve yapmama eylemi yanlış ve sekterdir. Her iki anlayışla da karşılaşıldığı bir gerçektir. Özellikle “teorik” çalışmalara yaklaşımlar bu iki sekter tavra da sahip olabiliyor. “Kendi” sınırlı bilgisine, deneyimine güvenerek teorik faaliyetlere hazır olduğunu düşünenlerin çok olduğu biliniyor. Bu durumda “hazır” olup olmadıkları, “öğrenmekle” ilişkileri üzerinden değerlendirilebilir. Genel olarak “öğrenme” yöneliminin çok zayıf olduğu bir sır değildir.
Her durumda sorunun ana ekseni “öğrenme” eğilimi olmalıdır. Bunun devamında nasıl öğrendiğimizi tartışmalıyız. Bunun için tartışmalardaki üslup bile önemlidir, hatta çoğunlukla belirleyici verile işlenir. Örneğin “gerekçesiz” iddialar, somut verileri dikkate almayan eleştiriler, yanıt olmayı amaçlamayan suçlamalar vs. hep öğrenmemeye, incelememeye dayanan üsluplarıdır. Bunlardaki en bariz özellik kendini tekrardır. Örneğin bir tartışma hep ilk aşamadaki problemle sınırlı kalıyorsa problemin öğrenilemediğini, çözümlenemediğini düşünmek gerekir. Problemi soyutlayıp çözümlemeye yönelmedikçe o tartışma ilk aşamada kalır, yani öğrenme süreci ilerlemez. “Ben yapamıyorum, yapamıyoruz” hali egemenleşir. Herhangi bir iş yapılamıyorsa öğrenilemiyor demektir. Buradan hareketle görev “öğrenmek” olarak tanımlanmalıdır. Öğrenmek ise çalışmaktır, asla yetinmek değildir. “Bildiğiyle yetinmek öğrenmenin düşmanıdır. Bildiğiyle yetinmek anlayışından kurtulmadıkça gerçekten hiçbir şey öğrenemeyiz. Kendimize karşı tutumumuz “öğrenmeye doymamak; başkalarına karşı tutumumuz ise “öğretmekten usanmamak” olmalıdır.” (Mao)
“Ben yaparım” anlayışı da araştırma inceleme yapmaya kapalı olmayı, bildiğiyle yetinmeyi koşullar, içerir. Niye, neden yapamadığını veya nasıl yapabileceğini öğrenmemektir. Kimse doğuştan böyle bir yeteneğe sahip değildir. Yaşam, mücadele içerisinde bu yetenek, deneyim kazanılır, öğrenilir. Kuşkusuz herkes her şeyi yapar düşüncesi her şeyden önce toplumsal koşullar, olanaklar bakımından engeller, sınırlılıklar taşır. Bu gerçekliği göz ardı etmeden “yapamam” anlayışını tartışmak gerekir. Mesele nesnel koşulların dışında insanın kendine engel oluşturma, olanakları zorlamama, bildiğiyle yetinme, koşulları olan yani yapabilecek şeyleri yapmayı öğrenmemesidir. Karşısına çıkan sorunları çözmek amacıyla araştırma-inceleme ve mücadeleye yönelmemesi, yoğunlaşmamasıdır.
Kısaca yapamama nesnel koşullardan değil öznel koşullardan kaynaklanır. Biz nesnel koşulların ürünü olan sorunların çözümünü önümüze koyuyoruz. Dolayısıyla bu koşullar içinde karşılaştığımız her sorunun çözümü gene koşulların kendisinde mevcuttur. Mesele bunların yasalarının doğru bilinmesi ve uygulanmasıdır. Sorunnu doğru tahlil etmek çözümü bakımından belirleyicidir. Çözüm sorununun kendisinde gizlidir. Özgürlük zorunluluğun bilincine varılması ve dönüştürülmesidir.