H.Merkezi:9 yoldaşıyla birlikte Alman devleti tarafından tutsak edilen tutsak Partizan Sami Solmaz’ın sürece dair kaleme aldığı mektubu olduğu gibi yayımlıyoruz. Solmaz, mektubunda süreç içerisinde kolektifin etrafını saran “gerçekliğin” nasıl bir etki yarattığını; bu etkinin kırılmasında, daha önce yaşananlarda da olduğu gibi “tarihsel gerçeklik”in bu etkiyi yaratanları nasıl mahkum edeceğini vurguluyor.
Mektup şu şekilde;
“Sevgili genç yoldaşım,
Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba. Benim cephede fazla değişen bir şey yok. Daha doğrusu her zaman söylediğim gibi kendi içinde olağanlaşan bir rutinlikte zaman akıp gidiyor. 28 ayı bitirdim bu rutinlik içerisinde.
Ne zaman “dönüş” sorusuna bir yanıt veremiyorum, çünkü “akıl dışı” bir sürecin içerisinde olunca mantık yürütmek de güç oluyor.
(…)
Okula giden ya da gitme şansı olanlara sürekli söylediğimi senin için de söyleyeyim. Hangi branşta olursa olsun bir sonuç tabii ki iyi bir sonuç almaya çalışmak önemli. Kadınlar açısından çok daha fazla önemli. Hangi ülkede yaşarsak yaşayalım kendi içinde farklılıklar olsa da özünde kadınlara biçtikleri, biçmek istedikleri rol ortalama olarak birbirine benziyor. “Bulaşık yıkamasının yetmesi”nin esprisi de bu zaten.
Gençlerle tanışman iyi oldu diyeceğim ama ruh halleri nasıl bilmiyorum. Kendilerine yalan ve demogojiden “ordular oluşturanların” ortalığı karma karışık hale getirdikleri bir süreçte, doğru bir zeminde kalmak güç bir iş. Bizde bağışıklıktan dolayı etkisi olmasa da yeterince tecrübeli olmayan, insanları tanımayan gençler açısından savrulma ve hayal kırıklıklarının yoğun olmasını getiriyor. Benzeri süreçleri defalarca yaşamalarına ve bırakalım Türkiye’yi, Ortadoğu’yu kurtarmak demogojisini yapanları ciddiye alan, mikrofonluk yapmaya çalışanlar ise “ölü soyucu” cephenin genişletilmesinden başka bir iş yapmamış oluyorlar.
Çoğu zaman insanlar, gerçeğin değil duymak istedikleri sözleri söyleyenlerin peşinden sürüklenmeye meyillidirler. Ortada bir sahtelik, samimiyetsizlik durumu olduğunun bilincindedirler ama kendi duruş, hayata bakışları ile söylemleri arasında da “samimiyetsiz bir orantı” olduğu için histerik çığlıklarla en üst perdeden bağırmayı, üste çıkmayı tercih ederler. Ne yazık ki böyle bir gerçeklik daha doğrusu “lanetli bir gerçeklik” etrafımızı kuşatmış durumda. Fakat tarihsel gerçeklik karşısında bir süre sonra asıl yerlerine oturmak zorunda kalıyorlar. Benzerlerini defalarca gördük, bu “geçici”lerin de sonu pek farklı olmayacaktır.
(…)
Kendine iyi bak, okulu ihmal etmemeye çalış. Görüştüğün gençlere selam ve sevgilerimi iletirsin.
John Lennon’ın bir şarkısında dediği gibi;
“Cennetin olmadığını hayal et
Eğer denersen bu kolay.
Altımızda cehennem yok
Üstümüzde sadece gökyüzü var
Hayal et bütün insanların
Bugün için yaşadığını…
Hiç ülke olmadığını hayal et
Bunu yapmak zor değil
Öldürecek ve uğruna ölecek bir şey yok
Ve din de yok
Hayal et bütün insanların
Hayatı barış içinde yaşadığını.”
Umutla, inançla, sevgiyle kal!
Sami Solmaz
23/08/2017”